18 Temmuz 2018 Çarşamba

DALYAN- DATÇA

Gezip gördükçe anlıyoruz ki, Güney Ege tam bir cennet. Muğla' nın yüz ölçümünün bir hayli geniş olması sebebiyle, tek tatilde her yeri görmek pek mümkün olmuyor. Bu sebeple, belirli noktaları belirleyip, diğerlerini sonraki tatillere bırakmak şart. 

Bu seneki (2016) rotamızı, İstanbul- Dalyan- Akyaka- Datça- Bodrum- İstanbul olarak belirliyoruz.

DALYAN

İstanbul’dan hareketle ilk hedefimiz Dalyan:)

Dalyan, Muğla’ nın Ortaca ilçesine bağlı, Köyceğiz gölünün kenarına kurulmuş bir tatil beldesi. Dalyan’ a girdiğiniz anda sakinlik sizi ele geçiriyor. İlk görüşte minik bir sahil kasabası deyip geçsek de,  vakit geçirdikten sonra Dalyan’ a bayılıyoruz.  


Otelimizin bahçesi
İlk iş eşyalarımızı otelimize bırakıp Dalyan’ ı keşfe çıkıyoruz. Beldede ilk göze çarpan, tıpkı bizim otelimizde de olduğu gibi, mülk sahiplerinin villalarını butik otele çevirmesi. 

Otelden aldığımız tavsiye ile karnımızı doyurmak ve biraz etrafı gezmek üzere Üç Kardeşler Pamukkale Pide Salonu' na gidiyoruz. Mütevazi bu mekanda lezzetli pidemizi yeyip, göl kenarına doğru yola koyuluyoruz. Pide nasıldı derseniz, bulunmayacak bir lezzet sunmasa da hızlıca yeyip kalkmak için ideal.

Dalyan' da göle sıfır konumda sıralanmış restoranlar, çay bahçeleri ve yürüyüş yolları doğayı en güzel şekilde özümsemenizi sağlıyor. 



Gölün karşı kıyısında ise beldeye etkileyicilik katan Kaunos Kral Mezarları bulunuyor ve görkemli yapısı sayesinde mezarlar başrolü kapıyor. 





Mezarlar, ne kadar yüksekte olursa, tanrıya o kadar yakın olunacağına inanılarak yapılmış. Beldenin nerdeyse her noktasından görülebilen mezarların, gece ışıklandırılmış haliyle hem etkileyici hem de bir o kadar ürkütücü durduğunu itiraf edeyim:)


Göl boyu yürüyüp Kaunos Çay bahçesine ulaşıyoruz. Adı çay bahçesi olsa da bira vs. alkollü içecekleri de mevcut. Bu mekanda karşımıza kral mezarlarını alıp, göle karşı oturarak yol yorgunluğumuzu atıyoruz. 



Akşam için ise yine göl kenarında bir restoranda meze konseptli akşam yemeğimizi yiyoruz. Dalyanın mavi yengeci meşhur. Ama bizim gittiğimiz dönem av yasağı olduğundan tatma imkanımız olmadı.

Dalyan’ ın gecesinde ne yapılır derseniz. Sahilde Jazzbar adında bir mekan var. Bizim tatil ritüelimiz caz dinlemek olduğundan yemekten sonra kendimizi buraya atıyoruz, ancak mekanda yapılan müziğin caz ile ilgisi yok. Çıkan grup bayağı rock çalıyordu ama çok da güzel çalıyordu. Çok keyifli, sıcak bir mekan. Geceyi sonlandırmadan önce uğrayıp bir şeyler içebilirsiniz.

Dalyandaki ilk günümüzü bu şekilde noktalıyoruz. Gecenin sabahında Dalyan’ ı dünkünden daha çok severek uyanıyoruz. Dalyana 1 gece 1,5 gün ayırdığımızdan ötürü otelde hızlıca kahvaltı yapıp otelden ayrılmayı ve İztuzu’ nu görüp, rotaya devam etmeyi planlıyoruz. 

Dalyandan İztuzu plajına tekne dolmuşlarla ulaşmak mümkün ve karadan gitmektense tekne ile ulaşmak bence en keyiflisi. Bizim gittiğimiz dönem gidiş- dönüş bilet fiyatı 10 TL’ ydi. Bileti atmamak gerekiyor zira dönüşte de aynı bileti kullanıyorsunuz. 

Sazlıkların arasından gidilen yolda, caretta mı arayalım sahil tarafına mı kral mezarlarına mı bakalım derken yarım saatlik yol çabucak bitiyor.



Yaklaşık yarım saatlik tekne yolculuğundan sonra İztuzu plajına ulaşıyoruz. Bu plajın en önemli özelliği caretta carettaların üreme alanı olması. Caretta carettaların her yıl Mayıs ayından Eylül ayına kadar yumurta bırakmaları devam ettiği için plaj 20:00’ dan sabah 08:00’ a kadar kullanılamıyor. Ama şansızlık ki caretta carettalara rastlamıyoruz.

İztuzu plajı Ege’ nin diğer popüler plajlarının aksine tıklım tıkış şezlongların olduğu bir plaj değil, geniş uzun sahilde rahatlıkla kendinize yaşam alanı sağlayabileceğiniz bir şemsiye ve şezlong bulabilirsiniz. İngiliz Times gazetesinin bu plajı Avrupa’ nın en iyi açık alanı olarak belirtmiş olduğunu okumuştum.  Gerçekten çok geniş bir kumsal.



Bu bölgede eskiden Dalaman Çayının yanına kurulu bir liman şehri varmış. Ancak büyük bir deprem sonucunda çay yatağını değiştirmiş ve çay olmayınca deniz kumlarını kıyıya sürüklemiş. Zamanla biriken kumlar İztuzu plajını oluşturmuş. Plajın bir tarafı deniz suyu bir tarafı ise tatlı su. 

Deniz hafif dalgasına rağmen muhteşem renginden bir şey kaybetmeden karşılıyor bizi. Denizden doyunca tekrar tekne ile Dalyan merkeze geri dönüyoruz. Dalyandan ayrılmadan önce bölgenin meşhur buz gibi nar suyundan içmeyi de ihmal etmiyoruz tabi ki. 

Sözüm o ki; Dalyan’ ı sevmemek pek mümkün değil. Kendine has bir hali var, popüler yerler gibi kirlenmiş değil. 

Tatil programımızda Dalyan’ a ayırdığımız vaktin bu kadar olması sebebiyle yola koyuluyoruz, ancak vaktiniz varsa Kaunos Antik Kenti ve tekne gezisi keyifli olabileceği gibi çamur banyosu da değişik bir aktivite olabilir.

YUVARLAK ÇAY

Dalyandan ayrılıp, fotoğraflardan görüp bayıldığımız Yuvarlak Çay’ a doğru yola çıkıyoruz. Yuvarlak Çay’ a, meşakkatli bir yol ile tırmanıyoruz. Arabamızı park edip, vadiye ulaştığımızda yazın kavurucu sıcağından serin bir dünyaya ulaşıyoruz. 

İlk tavsiye edebileceğim husus kesinlikle Pazar günü ziyaret edilmemesi gerektiği, zira şahsım adına tecrübe etmiş bulunuyorum ki adım atılacak yer olmuyor. Ve kalabalıkta bu doğa harikası yere karşı ani duygu değişimleri yaşıyoruz. İlk başta oooo çok güzel deyip, ayy aman bu muymuş hadi gidelim diyerek noktalıyoruz hislerimizi. 

Şöyle ki, buranın tandırı meşhurmuş. Biz de Yeşil Vadi Restaurant’ ta tandır yemeye inanarak gelmemize rağmen, kalabalık üzerine ne oturacak yer bulabiliyoruz ne de atmosferden  keyif alabiliyoruz. 

Tavsiyemi yaptıktan sonra biraz ne göreceğinizi anlatayım. Kalp hastalığı olanların girmemesi tavsiye edilen buz gibi bir su, bu suyun üzerine kurulmuş ahşap seyir yerleri ve bu suya doğru havalandığınız Muğla’ nın en meşhur salıncaklarından biri. Tecrübe ettiğim üzere suyun soğukluğu kesinlikle abartı değil, ayağımı sokmamla çekmem bir oldu diyebilirim. Bahsettiğim kalabalığı hatırlayınca salıncak önünde kuyruk olması da şarşırtıcı gelmemiştir. 


AKYAKA

Böylece karnımızı doyuramadan Yuvarlak Çay’ dan ayrılarak Akyaka’ ya yöneliyoruz. Akyaka’ ya girdiğimiz anda bizi Azmak nehri karşılıyor. Sağda yazlık evler solda Azmak ve restoranlar yüzümüzü güldürüyor. Daha çok yazlıkçıların yerleşkesi olduğunu gözlemliyoruz. 


Doğa nehir ördek üçlemesi eşliğinde oturup, kahvelerimizi yudumluyoruz. Ama bu şirin yerde denizin Ege’ ye yakışmayacak bulanıklığı bizi biraz hayal kırıklığına uğratıyor.



Akyaka’ dan sonra istikamet Datça. Ancak önce Akçapınar Tostçusuna uğrayıp gözleme ve tost yemeden bölgeden uzaklaşmak olmaz. Akçapınar Tostçusu Muğla’ nın yerlilerinden aldığımız bir tavsiye olmasının yanısıra bayağı da ün salmış bir yer. Ancak nasıl bu kadar ünlü olduğunu anlayamadığımızı belirteyim. Kötü müydü derseniz, değildi. Ama bildiğimiz tost. Atmosfer, okaliptüs ağaçlarının kattığı hava ve tatil kafası herşeyi pek bulunmaz algılatıyor olabilir. Bu arada Akçapınar yolu okaliptüs ağaçları ile kaplı özel bir yol. Burayı görmek için bile uğranabilir. 

DATÇA

Karnımız doyduktan sonra artık Datça’ ya gitme zamanı. Akyaka’ dan Datça’ ya ulaşım uzun ve meşakkatli bir yol gerektiriyor. Datça’ nın yolunun namı meşhurdur bildiğiniz gibi. Yeni yol var dediler, yenisi buysa eskisi nasıldı demekten kendimi alamadım. 

Marmaris Datça yolunda Mavi Pide adında bir pideci var. Hem lezzeti güzel, hem de ördeklerin cirit attığı hoş bir mekan. Yemek ve mola önerisi isterseniz tavsiye ederim. 

Vee Datça’ ya varışımız akşam oluyor. Otelimize yerleşip kendimizi Datça sokaklarına atıyoruz. Datça ilk etapta orta direk aile tatil yeri olarak göze çarpıyor. Denizinin muhteşemliğini anlatmaya gerek yoktur diye düşünüyorum. Şehir içi marinada suya bakıp gecenin karanlığında denizin dibini görüp, teknelerin yanından geçen balıkları seçince denizine ilk orda vuruluyoruz. 

Datça, sahil boyu gündüz plaj olan kumlara masalar atılan mekanlarla dolu ki bu benim en sevdiğim konsept. Sahilde yürüyüp ertesi gün yemek yiyeceğimiz mekanı seçiyoruz. Dutdibi Fishmekan’ dan yer ayırtıp denize sıfır bir masayı yarın gece için kapıyoruz. 


Dutdibi fishmekan

Sahil boyu uzanan bu yolda çay bahçeleri, meyhaneler, takıcılar bulabilirsiniz. 

İkinci günümüzü Palamutbükü ve diğer koylara ayırıyoruz. Erkenden yola çıkıp Palamutbükü’ ne ulaşıyoruz. Palamutbükü’ nde sahil boyu kafeler göreceksiniz. Birinde kahvaltımızı yapıyoruz. Ve bu kafenin sahildeki şezlonglarına yerleşiyoruz. Hafif taşlık ama muhteşem bir deniz bizi bekliyor. Denizin rengi, berraklığı bizi bizden alıyor. 

Palamutbükünden ilerleyince Akvaryum koyu bizi karşılıyor. Devam ettiğimizde ise Ovabüküne varıyoruz. Ovabükü’ nün denizi bizi çok etkileyemediğinden burada denize girmedik. 

Ovabükü’ nden ilerlediğimizde ise Hayıtbükü’ ne geliyoruz. Hayıtbükü’ nde daracık bir kumsal var ama çok sevimli ve huzurlu bir yer. Akşama kadar burada yayılıp, keyif yapıyoruz.



Datça koylarını gezdikten sonra akşam yemeği için Dutdibi Fishmekan’ a gidiyoruz. Mekan çok keyifli, sular neredeyse ayaklarımıza ulaşacak noktada. Ama Ege standartlarına göre mezelerini çok başarılı bulmadığımı belirteyim(kötü asla değildi ama bu yörede beklenti yüksek). Lezzetli yemek İstanbul’da da var, bazı anlarda önemli olan atmosfer. Ve buranın atmosferi on numara.



Ertesi sabah soluğu Datça Vineyard & Winery’ de alıyoruz. Burası üzüm bağlarının ortasına kurulmuş bir şarap evi. Kahvaltıdan önce şarap tadımımız pek hoş geçmese de, şaraplarını aç karna dahi çok beğeniyoruz ve birkaç şişe satın almayı da ihmal etmiyoruz. 

Keşke bizim de böyle bağlarımız ve ortasında şarap mahzenimiz olsa diyerekten kahvaltı etmek üzere Eski Datça’ ya doğru yola çıkıyoruz. Eski Datça’ da daha önceden araştırıp bulduğum Mehtap’ ın Yeri’ ne gidiyoruz. Burası aile işletmesi şirin bir yer. Ancak kahvaltının bekleneni verdiğini söyleyemem. 



Eski Datça ise adeta sizi başka bir döneme götürüyor. Burada büyüleyici, film seti tadında bir dünya sizi bekliyor. Can Yücel sokağını da atlamadan itina ile sokaklarını arşınlıyoruz. 








Ve Datça’ da gidilmek istenen noktalar sıralamasında geriye Olive Farm kalıyor. Olive Farm’ da, çeşit çeşit zeytinler, zeytinyağları, hediyelik eşyalarla dolu güzel bir dükkan bulunuyor. Gidip gezilesi hoş bir yer. Ancak fiyatlarını yüksek bulduğumuzu da belirtmeden geçemeyeceğim.

Ertesi gün yola çıkmadan önce şehirdeki Talık plajına girip, Datça- Bodrum feribotu ile Bodrum’ a geçiyoruz. Datça’ dan Bodrum’ a geçecekseniz feribot tercih edebilirsiniz. Böylece virajlı Datça yollarını bypass etmiş oluyorsunuz. Bodrum için birçok gezi yazısı olduğundan Bodrum’ a bu yazımda değinmeyeceğim:)

Bu arada dönüş yolunda Akhisar taraflarında acıkırsanız, şehir içindeki Can Köfte’ yi şiddetle tavsiye ederim. Ben şahsen, bu güzergahtaki ana durağım olarak hafızama kazıdım kendilerini.