Masal Şehri Prag...
Prag, anlatıldığı kadar büyülü ve romantik bir şehir.
Vltava nehrinin iki yanına kurulmuş bu şehir, 40 yılı aşkın süre boyunca komünist rejimin etkisinde kalmış ve Kadife Devrimi ile birlikte turist almaya başlamış. Şehrin eski yerleşim kısmı öyle güzel korunmuş ki, kendinizi adeta ortaçağda hissediyorsunuz.
Çek Cumhuriyeti’ nin para birimi olan Çek Koruna’ sını Türkiye’ de edinmeniz zor olabilir. Bu sebeple Euro olarak para değişimi yapmanız gerekiyor. Prag’ a dair yapabileceğim en önemli tavsiye; para değişiminde çok zorda kalmadıkça bankalardan şaşmamanız. Döviz bürolarında % 0 komisyon yazıyor, ancak uyguladıkları değişim kuru asla belirtildiği gibi olmuyor. Bu sebeple, döviz bürosundan değişim yapacaksanız önce kur bilgisini sormanızı şiddetle öneririm.
Prag Havaalanı, şehir merkezinden 17 km uzaklıkta ve şehir merkezine ulaşmamız yaklaşık 25-30 dakika sürüyor. Havaalanından 100,119,179 nolu otobüsler veya Airport Express ile şehir merkezine ulaşabilirsiniz. Biz şehir merkezine taksi ile ulaşım sağladık.
Havaalanından çıktığımızda, şehrin biraz hayal kırıklığı hissi yarattığını söyleyebilirim. Ta ki, Old Town' a gelene kadar.
Havaalanından çıktığımızda, şehrin biraz hayal kırıklığı hissi yarattığını söyleyebilirim. Ta ki, Old Town' a gelene kadar.
Prag’ da otel seçiminizi mümkün olduğunca old town kısmına yakın seçmenizi tavsiye ederim. Biz, Nove Mesto (Yeni Şehir)’ da kalan Prag 2 bölgesinde konakladık ama turistik bölgelere uzak kaldığını düşünüyorum.
Otele yerleştikten sonra Prag' ı keşfe çıkmak üzere kendimizi sokağa atıyoruz. Gezimize National Museum (Narodni Muzeum) ile başlıyoruz. National Museum Çek Cumhuriyetinin en büyük ve en eski müzesiymiş. Müzenin bulunduğu yapı 1885-1890 yılları arasında neo-rönesans tarzında saray olarak inşa edilmiş. Müzenin içerisini görmesem de binanın dışı görülmeye değerdi diyebilirim (Vaclavske Namesti 68) .
National Museum’ un bulunduğu meydanın adı Wenceslas Square/ Vazlavske Namesti (Vaclac Meydanı). Wenceslas Meydanı, Nove Mesto (Yeni Şehir)’ nun merkeziymiş ve Çekoslavakya tarihindeki önemli olaylarda, kitleler bu meydanda toplanırmış. Meydandan aşağıya doğru inildiğinde, yaklaşık 1 km. uzunluğunda geniş bir bulvar bulunmakta, bu bulvarda bir çok mağaza/otel/kafe bulabilirsiniz.
Bulvardan aşağıya doğru indiğinizde ise sağ tarafta Na Prikope sokağı bulunuyor. Bu sokakta sağlı sollu mağazalarla karşılaşacaksınız. Prag araştırmalarınız sırasında bölgeler birbirine uzak gibi gözükse de, aslında küçük bir alan üzerinde olduğunu göreceksiniz. Bu sebeple ulaşımı dert etmemenizi öneririm.
Bu bölgeden ilerleyip sola doğru yöneldiğinizde kendinizi old town kısmında bulacaksınız. Benim en en en sevdiğim kısım old town diyebilirim.
Old Town Square (Staromestske namesti) tatiliniz boyunca sayısız kez gezip dolaşacağınız bir yer ve aynı zamanda kentin merkezi. Old town meydanının ortaçağdan fırlamış hali ve pastel renkli binaları tek kelimeyle zamansızlık hissi yaratıyor. Meydanın ortasında dönemin ünlü filozof ve rahiplerinden olan ve kilisede reforma gidilmesini istediği için yakılarak öldürülen Jan Haus’ un anıtı bulunuyor. Meydanda gezilecek birçok turistik nokta mevcut olsa da Astronomik Saat’ i ilk sırada sayabiliriz.
Astronomik Saat (Astronomical Clock)' in, yapımı ile ilgili çeşitli rivayetler var, ancak bunlardan en ilgi çekicisi şöyle; 15. yy’ da saat ustası Hanus tarafından yapıldıktan sonra, kasabanın kibirli insanları, bu saatin taklidini başka bir yerde yapamasın diye Hanus’ un gözlerini kör etmişler. Akabinde Hanus, intikam almak için hem saate zarar vermiş, hem de kendi hayatına son vermiş. Hanus’ un saate verdiği hasarın tamiri mümkün olmamış.
Saatin üzerindeki 12 dilim 12 burcun sembollerini göstermekteymiş.
Astronomik saatin her saat başı kendini tekrarlayan bir gösterisi var. Her saat başı tahtadan yapılmış havari figürleri pencerede görünüp hareket etmeye başlıyor. En soldaki elinde ayna tutan havari; kibir ve kendini beğenmeyi, elinde altın kesesi tutan Yahudi; aç gözlülük ve faizciliği, iskelet; gelen ölümü, mandolin çalan havari; keyif ve eğlenceyi sembolize ediyormuş. Her saat başı bu havarilerden iskelet, elindeki zili çalıp, başını salladığında ölüm size yakın demek istiyormuş. Diğerlerinin ise kafalarını sallamaları ölümü kabullenmedikleri yönünde yorumlanıyormuş.
Zaten kalabalık olan bu meydanda, saat başı ekstra bir turist kalabalığı görebilirsiniz. Gösteriyi dakikalarca bekleyip, sadece birkaç dakika sürdüğünü gördüğünüzde biraz hayal kırıklığına uğrayabiliyorsunuz ama bence meydana enstantane katan güzel bir ayrıntı.
Astronomik Saatin bulunduğu binanın hemen yanında Eski Belediye Binası’ nı (Old City Hall) görebilirsiniz. Bu binanın bir kısmının olmadığını hemen fark edeceksiniz. Bunun sebebi, 2. Dünya Savaşından zarar görmesi olarak anlatılıyor. Bu binada göze çarpan hasarın aksine, Prag, 2. Dünya Savaşı’ nı hemen hemen hiç yara almadan atlatmış. Hitler’ in bu şehre kıyamadığı söyleniyor. Ancak bu söylentiye rağmen şehir iki kez bombalanmış. Bunlardan ilki, Amerikalı bir pilotun Dresden diye yanlışlıkla (!) (Prag- Dresden arası yaklaşık 150 km. imiş) Prag’ ı bombalaması, ikincisi ise Almanların Prag’ dan çekilirken belgeleri yakmak için City Hall’ u bombalaması olarak kayda alınmış.
Belediye Binası’ nın tam karşısında meydanın diğer tarafında Tyn Kilisesi (Tyn Önündeki Meryem Anamız Kilisesi)’ ni bulabilirsiniz. Kilisenin içerisi, bu da artık abartı dedirtecek kadar gösterişli.
Tyn kilisesini gezdikten sonra Karluv Most /Charles Bridge/Karel Köprüsü’ ne doğru yöneliyoruz. Karluv Most, Prag’ ın en ünlü köprüsü olarak biliniyor. Vltava nehri üstündeki en güzel köprü olması dolayısıyla namını hak ettiğini söyleyebilirim. 520 mt. uzunluğundaki köprü, Eski Judith köprüsünün sele kapılıp hasar görmesi sonucu inşa edilmiş. Köprünün üzerindeki 17. yy.da yapılmış heykeller bulunuyor. Bu heykelleri teker teker incelememiş olmam dolayısıyla sizlere detaylı bilgi veremiyorum ama köprü son derece etkileyici araştırmanızı tavsiye ederim.
Köprüyü geçmeden, nehir boyunca ilerlediğinizde güzel manzaralarla karşılaşacaksınız. Nehir kenarındaki bu cadde, güzel bir yürüyüş yolu bu yol boyunca yürümek keyifli gelecektir. Yol boyunca ilerlediğinizde, solda Cafe Slavia’ yı göreceksiniz. Cafe Slavia, Nazım Hikmet’ in Prag’ da yaşadığı yıllarda sık sık ziyaret ettiği bir kade olması dolayısıyla önem taşıyor. Burası, duvarları fotoğraflarla süslü, kocaman, ferah, güzel bir kafe. Kahve molası veya birşeyler atıştırmak için tavsiye ederim. (Narodni, 1)
İlerlediğinizde Dans Eden Ev (Tancici dum/ Dancing House) sizi karşılıyor. Dans Eden Evi fotoğrafladıktan sonra yorucu kısmı noktalayıp yemek ve dinlenme moduna geçiyoruz.
Akşam yemeği için, değişik olabileceğini düşünerek bir tekne restorana gidiyoruz. Boat Hotel Matylda Ristorante, Nove Mesto bölgesinde İtalyan yemeği sunan bir tekne restoran. Olağanüstü lezzetler sunduğunu söyleyemeyeceğim ama denizin üstünde Prag manzarası eşliğinde yemek yemek keyifliyd diyebilirim. (Masarykovo Nabrezi)
İkinci gün ilk hedef, şehrin bir çok yerinden siluetini gösteren Prag Kalesi. Prag Kalesi’ ne biz taksi ile gitmeyi seçtik, ancak 22 numaralı tramway ile gidip, Malostranska durağında inerek ulaşmak da mümkün.
Prag Kalesi, her şehirde görmeye alışkın olduğumuz bilindik kalelerden değil. Şöyle ki, yaklaşık 70.000 m2 lik bir alana kurulu, içinde bir çok bina bulunan devasa bir yapı. Kalenin bir bölümü halen Çek cumhurbaşkanının ofisi olarak kullanılmaktaymış. Kaleye giriş ücretsiz, ancak içerideki yapıları gezmek isterseniz bilete ihtiyacınız olacak. Dar ve geniş kapsamlı olmak üzere, iki ayrı bilet seçeneği mevcut. Dar kapsamlı olanın da gayet yeterli olduğunu düşünüyorum.
Kaleden içeri girmeden önce, Hradcanske Namesti (Hradcany Meydanı)’ yi göreceksiniz. Kalenin bu bölgesinde muhafızların nöbet değişimini görmek mümkün. Ben denk gelemedim. Ama okuduğuma göre; nöbet değişimleri 05:00- 22:00 arası her saat başı yapılıyormuş, öğle vakti gerçekleşen değişim töreni ise en görkemli olanıymış.
Kalenin içerisinde yer alan, Aziz Vitus Katedrali (Katedrala Svateho Vita), Eski Kraliyet Sarayı (Stray Kralovsky Palac), Aziz George Bazilikası (Bazilika Sv. Jiri), Aziz George Rahibe Manastırı (Klaster Svateho Jiri) ve Altın Yol (Zlata Ulicka/Golden Gate) görülmeye değer.
Benim için Aziz Vitus Katedrali ve Altın Yol, en ilgi çekici olan kısımlar oldu.
Aziz Vitus Katedrali; Prag’ daki en büyük kiliselerden biri ve aynı zamanda Prag krallarının mezar yeri olarak da kullanılıyor. Oldukça görkemli bir yapı.
Altın Yol; kalenin duvarlarına bitişik nizamda evlerin bulunduğu dar bir yol. 16. yy. dan kalma bu evlerde, ilk yıllarda kaleyi korumakla görevlendirilmiş okçular yaşarken, daha sonraları zanaatçıların ikametgahı olarak kullanılmış. Evlerin içi müze olarak dekore edilmiş. Hemen hemen hepsine girip evleri görebilirsiniz. 22 no’ lu ev Franz Kafka’ nın kız kardeşi Ottla’ ya aitmiş ve yazarın 1917 yılında bir süreliğine burada kaldığı söyleniyor.
Altın Yol, Prag kalesi gezimizin son durağı. Buradan yürüyerek Old Town’ a bağlanabilirsiniz.
Kaleden sonra Yahudi Mahallesi’ ne doğru yola çıkıyoruz. İstikamet Josefov. Karlov Most/Charles Bridge’ den geçince sol tarafta Çek Filarmoni orkestrasının konserlerini verdiği bina olan Rudolfinum binasını göreceksiniz.
Eski- Yeni Sinagog, 1270 yıllarında inşa edilmiş ve Avrupa’ nın en eski sinagoguymuş. Gösterişten uzak tarzları dikkate alındığında, kiliseleri gezdikten sonra sinagoglardan pek de etkilenmediğimizi söyleyebilirim. Pinkas Sinagogu’ nun duvarlarında, ikinci dünya savaşında ölen Yahudilerin isimleri mevcut. Bir tarafında da mezarlık alanı var. Yapılan zulmü düşünüp üzülmemek mümkün değil.
Josefov, Doğu Avrupa’ nın bir zamanlar en aktif Yahudi topluluklarının mekanıymış. Yahudi bölgesinde, Eski- Yeni Sinagog, Yahudi Belediye Sarayı, Pinkas Sinagogu, Eski Yahudi Mezarlığı, Klausen Sinagogu, Maisel Sinagogu, İspanyol Sinagogu görülecek yerler arasında bulunuyor.
Buradan Karlova Namesti ( Karel Meydanı/ Charles Meydanı)’ ye doğru uzanıyoruz. Karlova Namesti meydanında büyükçe bir park bulunuyo. Meydanın kuzey ucunda Novomestska Radnice (Yeni Belediye Binası), güney ucunda ise Kostel Sc. Ignace (Aziz Ignatius Cizuit Kilisesi) mevcut. Güneybatı ucunda ise, Nazım Hikmet’ in Dr. Faust’ un Evi şiirinde de geçen Faustuv Dum yer alıyor. Şiir de evin hikayesi de çok enteresan. Gitmeden bir göz atın derim.
Karlova Namesti’ nin yakınında, gitmenizi şiddetle tavsiye ettiğim "U Fleku" adında bir pub var. Bu pubda çokça Alman grup görebilirsiniz. Çek yemekleri de mevcut ama siyah birasını içmeden dönmemenizi şiddetle tavsiye ederim. Akardiyon eşliğinde biraların yudumlandığı bu pubın son derece yerel bir havası var. Bahçesi de son derece keyifli. Gidip takılınası bir mekan. Mutlaka görün.
Karlova Namesti’ nin yakınında, gitmenizi şiddetle tavsiye ettiğim "U Fleku" adında bir pub var. Bu pubda çokça Alman grup görebilirsiniz. Çek yemekleri de mevcut ama siyah birasını içmeden dönmemenizi şiddetle tavsiye ederim. Akardiyon eşliğinde biraların yudumlandığı bu pubın son derece yerel bir havası var. Bahçesi de son derece keyifli. Gidip takılınası bir mekan. Mutlaka görün.
Dünyadaki bira tüketiminin hatırı sayılır kısmının Prag’ dan karşılandığı ve bu memleketteki bira çeşitliliği düşünüldüğünde yerel pub ziyareti şart:)
Ertesi gün, Petrin Tepesi hedefi ile yola çıkıyoruz. Masarykovo nabrezi üzerindeki Most Legil köprüsünü geçip Vitezna boyunca ilerleyip Ujezd caddesine ulaşıyoruz. Burada, bizi Petrin Tepesi’ ne çıkaracak füniküler mevcut. Bu füniküler, yaz döneminde 10 dk.da bir sefer yapıyor, ancak sık seferlere rağmen yine de uzun bi kuyrukla karşılaşıyoruz. Havanın sıcaklığı ve güneşin öğle konumunda olması sebebiyle burada bekleyeceğimize tepeye yürürüz şeklinde bir algı edinsek de, pişman olmamız uzun sürmüyor. Sıcak havalarda mutlaka füniküler ile ilerlemenizi tavsiye ederim. Zira tepeye çıkan yol pek bir dik ve gölge kısımları oldukça az. Bu sebeple tırmanması bir hayli eziyetli. Ve nihayet tepeye ulaştığımızda ise, bu yorgunluğa değip değmediğine ilişkin yorum yapmaktan kaçınıyorum:)
Petrin Tepesi üzerinde, mini bir Eiffel Kulesini anımsatan Petrin Kulesi mevcut. Tepeye tırmanma yorgunluğunu üzerimizden atamadığımızdan, bir de kuleye tırmanmayı göze alamıyoruz. Bu sebeple, bu konuda detay veremiyorum ama güzel bir manzara sunduğunu tahmin edebiliyorum.
Tepede gördüğünüz büfeye mutlaka uğrayıp, hotdog' dan tatmanızı tavsiye ederim. Hayatımda yediğim en güzel sosisli sandviçi burada tatma imkanım oldu. Şehirde de bir çok hotdog büfesi göreceksiniz, deneme fırsatım olmasa da , buradakilerin de başarılı olduğunu düşünüyorum.
Geldiğimiz yönün aksi tarafından Strahov Manastırı’ na doğru patika yoldan aşağıya iniyoruz. Strahov manastırı’ nda yer alan kütüphane dünyanın sayılı kütüphaneleri arasındaymış ve kütüphaneden beklentimizi çok büyütmeyerek içine girdiğimizde adeta farklı bir çağda buluyoruz kendimizi. Kütüphanedeki odalara giremiyorsunuz, ancak kapıdan kafa uzatmak bile bana göre büyük bir şanstı. Görmenizi şiddetle tavsiye ederim.
Strahov Manastırı’ nı da gördükten sonra, Nerudova Caddesine doğru ilerliyoruz. Adını yazar ve şair Jan Nerudova’ dan alan bu yol, binaların üzerindeki ayırt edici figürleri ile dikkat çekiyor. Binalar, numara sisteminden önce yapıldığı için evleri ayırt etmek için böyle bir yol bulmuşlar. Son derece dikkat çekici ve sevimli bir yol.
Buraya kadar gelmişken, Çeklerin geleneksel tatlısı Trdelnik’ i Creperie U Kajetana’ da tadabilirsiniz. ( Nerudoca 248/17) Trdelnik bir çeşit hamur tatlısı, şişe dizilen hamurlar üzerine çikolata sosu vs. güzellikler sürülerek servis ediliyor. Creperie U Kajetana minik bir bahçesi olan, bu kadar gezintinin üzerine bir tatlı kahve ikilisinin keyfini çıkarabileceğiniz bir mekan. Mutlaka gidin demiyorum ama yolunuz düşerse uğranabilir.
Nerudova Caddesini bitirdiğinizde, Malostranske namesti yani Mala Strana meydanına çıkıyorsunuz. Bu meydanın az ilerisinde ise, John Lennon Duvarı’ nı bulabilirsiniz. Bu duvar Lennon’ a ve özgürlüğe adanmış graffitilerle dolu. John Lennon duvarı’ na giderken çok hoş kafelerin olduğu sokaklar gözünüze çarpacak.

John Lennon duvarını fotoğrafladıktan sonra, Karel Köprüsüne doğru ilerlediğimizde köprünün sol tarafında Kampa Adası, sağ tarafında ise Kafka Museum' u farkediyoruz. Franz Kafka, Prag’ a damga vurmuş bir yazar, yazara ilginiz varsa müzeye uğramanızı tavsiye ederim.
Kampa Adası koskocaman bir park ve yazın güzel zaman geçirilebilir. Benim parka uğradığım esnada yağmur vardı ve maalesef tadını çıkaramadım. Parkın içinde restoranlar da mevcut. Deneyemesem de, Hergetova Cihelna ve Kampa Park Restaurant oldukça keyifli mekanlar olarak gözüküyor.
Görülecek yerleri hemen hemen tamamladıktan sonra biraz spontane zamanlar başlıyor ki, benim en sevdiğim.
Old town meydanının yakınında nerede yemek yiyebilirim derseniz, Ambiente grubuna ait Pasta Fresca’ ya bir uğrayın derim. Adından da anlaşılacağı gibi, taze makarnaları ile size İtalyan lezzeti sunuyor (Celetna,11). Bu alernatifi aklınızda bulundurmanızı öneririm.
Ambiente grubunun ayrıca bir çok restoranı mevcut, gözlemleyebildiğim kadarıyla hepsi de başarılı. Ambiente logolu restoranlara da lezzette şüphe duymadan girebileceğinizi düşünüyorum. Bu gruba ait, Pizza Nuova, Lokal, La Degustation gibi mekanlar da aklınızda olsun.
Ambiente grubunun ayrıca bir çok restoranı mevcut, gözlemleyebildiğim kadarıyla hepsi de başarılı. Ambiente logolu restoranlara da lezzette şüphe duymadan girebileceğinizi düşünüyorum. Bu gruba ait, Pizza Nuova, Lokal, La Degustation gibi mekanlar da aklınızda olsun.
Bir diğer, alternatif ise, meydan yakınında bulunan Hard Rock cafe. Hard Rock Cafe sevenlerdenseniz, Pragdakini de mutlaka deneyin. (Male Namesti, 142/3)
Prag’ ın yöresel yemekleri var mı derseniz, ben restoran olarak İtalyan ağırlıklı olduğunu tespit ettim. Ancak, tabiki yöresel tadları tadabileceğiniz bir çok mekana rastlayabilirsiniz. Çeklerin en meşhur yemeği gulaş, knedliky denen kabuksuz ekmeklerle servis ediliyor. İtalyanları görünce gulaş’ ı deneme isteği duymadığımı utanarak belirteyim. Artık kısmetse başka bir Çekoslavakya ülkesinde deneyeceğim.
Biralarının lezzetli olduğunu söylememe herhalde gerek yok. Ama en sevdiğim Budweiser Dark Beer oldu. Çeşit çeşit biraları tatmanızı şiddetle tavsiye ederim. Yerel pubların kendi üretim biralarının da enfes olduğunu belirtmek isterim. Bir de becherovka adında bir içecekleri mevcut. Sindirim amaçlı shot olarak içilen likörümsü bir içki olan becherovka da Çek simgelerinden. Apsenth’ ın ünü zaten malum. Her hediyelik mağazada bilumum çeşidini bulabilirsiniz.
Eğlence mekanları ağırlıklı olarak Dlouha caddesinde bulunuyor. Bu cadde üzerinde, bayağı popüler olan James Dean adında bir bar mevcut. Müzikleri Çek ağırlıklı, ancak bar/klüp arası eğlenceli bir mekan.
Vee gezimizin sonuna geliyoruz. Prag gezisi zamanda yolculuk yapmak gibiydi. Mümkünse çift olarak gitmeli ve Prag' ın romantik tarafının keyfini çıkarmalısınız :)