İtalya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İtalya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Ekim 2015 Çarşamba

ROMA

Roma, şimdiye kadar gezdiğim gördüğüm şehirler arasında benim için en büyüleyici olanı. Tam bir açık hava müzesi, her yerinden tarih ve sanat fışkırıyor. 

İstanbul- Roma arası yaklaşık 2,5 saat sürüyor. Roma Fiumicino havaalanından şehre ulaşmanın en kolay ve ekonomik yollarından biri "Terravision" adlı otobüsler. Bu otobüslerin yanı sıra metro, shuttle, taksi alternatifleri de mevcut. Terravision afişlerini havaalanından çıkarken boardlarda göreceksiniz. Son durağı Termini İstasyonu olan bu otobüslerin benim gittiğim tarihteki bilet fiyatları 5 €' ydu (2013/Şubat). Termini İstasyonu Avrupa' nın en büyük Tren İstasyonlarından biri. Şehir içi seferlerin yanı sıra, Avrupa' nın önemli kentlerine de buradan ulaşım sağlanıyor. Terravision ile havaalanından Termini' ye ulaşmak yaklaşık 50-60 dk sürüyor.

Yurtdışı tatillerimde otel seçerken, benim önceliğim her zaman merkezi ve otelde çok vakit geçirmeyeceğimden uygun fiyatlı olması diyebilirim. Ben Piazza Venezia' ya çok yakın bir otel seçmiştim ve otelin konumu sayesinde her yere yürüyerek giderek sokaklarını daha iyi keşfedebilme fırsatı elde edebildim. Otelimiz aynı zamanda Termini'ye de oldukça yakın olduğundan, havaalanından otele ulaşmamız bir hayli kolay oldu. Konaklama olarak, Termini, İspanyol Merdivenleri, Compo de Fiori arasında bir bölgede konaklarsanız üzülmeyeceğinizi düşünüyorum. 

Terravision ile Termini' ye ulaştıktan sonra ilk iş Roma Pass edindik. Roma Pass, turistler için yapılmış bir paket. İçinden, 3 günlük (36€) ve 2 günlük (28€) seçenekler ile geçerliliği olan ve tüm toplu taşıma araçlarında kullanılabilen ulaşım kartı, 3 gün geçerli ve gireceğiniz ilk iki müzeye bedava, sonrakilere ise indirim sağlayan müze giriş kartı, Roma haritası ve etkinlikleri gösteren bir rehber çıkıyor. İstasyonun içindeki büfelerde Roma Pass bulabileceğiniz gibi, bir çok turistik noktadan da edinebilirsiniz. Biz çok metro/tren kullanmamamıza rağmen, Kolezyum (Colosseum)' daki devasa sırayı Roma Pass sayesinde atlattık ve aldığımıza memnun olduk. Zira Kolezyum' un önündeki sıra ancak Roma Pass ile ekarte edilebilirdi. Yaz kalabalığında ne durumda olabileceğini düşünemiyorum bile. Onun için, Roma Pass müze hakkınızı Kolezyum' dan yana kullanmanızı tavsiye ederim.

Otelimiz Termini' ye yakın olduğundan, otele doğru yürümeye karar verdik. Roma' nın muhteşem sokaklarını geçerek minik otelimize kolayca ulaştık. Otelimizin, apartman dairesinin bir katında yerleşik 4 odadan oluştuğunu görünce şaşırmadım değil tabi, ama temiz, şirin ve merkeziydi, daha ne isterim. 

Roma' da yaklaşık üç gün kalacağımızdan, bölgeleri günlere paylaştırarak bir gezi planı oluşturdum. Böylece mekanlar arası ulaşımımız kolaylaştı.

İlk durağımız Pantheon Tapınağı' na doğru yola çıktık. Ancak ne kadar merkezde olduğumuzu bilmediğimizden, az sonra kendimizi devasa bir yapının önünde bulduk. Bu binanın Piazza Venezia' daki Hükümet Binası olduğunu daha sonra anladım. Daha sonraki günlerde de bir çok kez önünden geçtiğimiz bu binanın, gecesi ayrı gündüzü ayrı güzeldi. Benim bu kadar etkilendiğim yapıyı, Romalılar şehrin dokusunu bozduğu düşüncesiyle kremalı pastaya benzetiyorlarmış. Piazza Venezia birçok otobüsün geçtiği büyük bir meydan. Piazza Venezia' da görülen anıt İtalya' nın ilk kralı Vittoria Emanuele II' ye aitmiş. Binanın içinin gezilebildiğini ve üst katındaki terasının manzarasının güzel olduğunu okumuştum. Biz binanın içerisine girmedik ama manzara izlemek için gidilebilir.

Venezia meydanından ayrılarak, daracık sokaklardan geçip Pantheon' a ulaştık. Pantheon' un mimarlık derslerinde okutulan beş mimari eserden biri olduğuna rastlamıştım. Kubbesindeki yuvarlak boşluktan tüm Pantheon aydınlanacak bir teknikle yapılmış. Kafayı kaldırıp yuvarlak boşluktan gökyüzüne bakmak adettenmiş, biz gittiğimizde hava kararmıştı ancak karanlık da olsa fotoğraflayabildik. 


Pantheon, Pagan Tapınağı olarak yapılmış ve daha sonraları kiliseye dönüştürülmüş. Rönesans döneminden beri de mezar anıtı olarak kullanılıyor. Ressam Raphael, İtalya' nın ilk kralı II. Vittorio Emanuele ve 2. kral I. Umberto' nun mezarları burada bulunuyor. 

Pantheon Tapınağı' nın bulunduğu meydan Piazza Della Rotondo meydanı. Bu meydanda, aslan figürleri barındıran bir de Fontana del Pantheon adlı çeşme bulunuyor. 

Roma deyince akla ilk gelenlerden biri malum Roma Dondurması. Yaptığım araştırmalar neticesinde, en başarılı dondurmacıların Blue Ice ve Giolitti olduğunu tespit etmiştim. Pantheon' un çok yakınında Giolitti' nin bir şubesi mevcut. Pantheon' a sırtınızı döndüğünüzde sağdan ikinci sokakta Giolitti' yi bulabilirsiniz. 


(Via Uffici del Viccoria, 40)

Havanın soğuk olması sebebiyle ikinci kez dondurma münasebetine giremediğimizden Blue Ice' ı deneme fırsatımız olmadı. Ama Giolitti' den daha çok şubesi var. Bir çok yerde karşınıza çıkacağı kesin.

Dondurmalarımızı yedikten sonra Piazza Navona' ya doğru yola çıkıyoruz. Bu meydan en sevdiğim meydanlardan biri oldu. Etrafı kafe/restoranlarla çevrili ortasında çeşmeleri bulunan kocaman bir meydan. Meydanda üç çeşme bulunuyor. Fontana del Moro, Fontana di Mettuna, Fontana dei Fiumi. Bu çeşmeler arasında en meşhuru Fontana dei Fiumi (4 nehir çeşmesi). Fontana dei Fiumi, 1651' de Bernini tarafından tasarlanmış. Dünyanın en büyük 4 nehirini temsil eden her çeşmenin üzerinden birer kişi oturuyor ve bu kişilerin yüzü kiliseye dönük olanların, ellerini sanki görmek istemezmis gibi kaldırdığını farkedeceksiniz. Bernini' nin kiliseye tepkisini yansıttığı söyleniyor. Bahsi geçen 4 nehir de; Nil, Tuna, Ganj, Rio de la Plata' ymış. 


Burdan Compo de Fiori' ye doğru yöneldik. Bu meydan şehrin en canlı ve kalabalık yerlerinden biri. Compo de Fiori, Piazza Navona' nın küçük hali gibi. 
Gündüzleri meydanda pazar kurulduğunu okumuştum, ancak gitme fırsatımız olmadı. Roma' nın kilise olmayan tek meydanı olduğu söyleniyor. 

Compo de Fiori meydanında Forno adlı bir pizzacı var. Pizza fırını tarzı bir yer. Çok tavsiye okumuştum ancak, biz gittiğimizde pizzası kalmadığı için deneyemedik. (Compo de Fiori, 22)


Forno yerine, yine Roma' nın en iyi pizzacısı olduğu iddia edilen Pizzeria Baffetto' yu denemeye karar verdik. Pizzeria Baffetto, çok salaş, yerel bir mekan. Üç peynirli pizzasına bayıldık. Sürahide ev yapımı şarabı da çok başarılıydı. Baffetto' ya uğramanız şart :) 



(Via del governo vecchio, 114)

Böylece, yürümekten ve soğuktan tüm enerjimiz çekilmiş halde birinci günü tamamlayarak, otelimizin yolunu tuttuk.

İkinci gün planımız, Kolezyum bölgesini bitirip Aşk Çeşmesi ve İspanyol Merdivenleri tarafını görmekti. Gezimize Kolezyum' la başladık. Otelimizin konumu o kadar güzeldi ki, iki sokak yürüdüğümüzde Kolezyum' un dev mimarisi ile karşılaştık. Kolezyumun olduğu bölgede kahvaltı edecek yer bulma sıkıntısı olabileceğini okumuştum. Bu sebeple yolumuzun üzerinde ismini hatırlayamadığım şirin mi şirin bir fırın bularak burada kahvaltı ettik. Siz de kahvaltıyı Kolezyum' a bırakmayın derim.

Yukarıda da bahsettiğim gibi, Kolezyum önünde uzun kuyruklara rastlayabilirsiniz. Ancak Roma Pass ile Kolezyum' a girişinizi kolaylaştırabilirsiniz. 
Roma Pass' i olanlar ayrı bir yerden geçiyor. Biletle geçiş yapılan noktanın hemen yanında iki adet Roma Pass geçiş noktası göreceksiniz. Buradan kartınızı turnikeye okutarak rahatça geçebilirsiniz. 

Kolezyum, dünyanın 7 harikasından biriymiş. M.Ö. 72 yılında Komutan Vespasianus tarafından yapımına başlanan Kolezyum M.S. 80 yılından Titus döneminde  tamamlanmış. Bu devasa yapı, Roma İmparatorluğu döneminde gladyatör savaşları, hayvan dövüşleri ve çeşitli etkinlikler için kullanılıyormuş. Kolezyum' da dört kademe bulunuyor. En alt kat gösterilere en yakın konumda dönemin imparatorları ve yöneticilerine, ikinci kat tüccarlar ve aristokratların, üçüncü kat halkın, dördüncü kat ise kölelere aitmiş.  

Kolezyum' dan çıkınca kendimizi Konstantin Tak (Arch of Constantine)' ının önünde bulduk. Ordan Palatino' ya geçtik. Palatino, Romalı yönetici ve kralların yaşadığı kısım iken, 
Roma Forumu ise, Eski Roma' da halkın yaşadığı kısım olarak biliniyor. Burada, devlet binaları, hamamlar ve diğer kalıntılar görebilirsiniz.

Kolezyum bölgesini bitirdikten sonra, Aşk Çeşmesi (Fontana de Trevi) ne doğru yol alıyoruz. Piazza Venezia' yı geçince Fontana de Trevi tabelalarını görmeye başlayacaksınız. Tabelaları takip edip çeşmeye ulaşabilirsiniz. Aşk Çeşmesi şehirdeki diğer çeşmelerden çok daha gösterişli. İlk gördüğümde büyülendiğimi söyleyebilirim. Arkamızı dönüp sol omzumuzun üstünden çeşmeye para atmayı da ihmal etmedik tabi. Çeşmenin önünde, yanınıza gelip fotoğrafınızı çekmek isteyenler olacaktır. Bu tipler pek tekin gelmedi açıkçası, uzak durun derim. Aşk Çeşmesi' ni bir de gece görmek üzere anlaşıp, İspanyol Merdivenlerine doğru yol aldık. İspanyol Merdivenlerine giderken dünyaca ünlü markaların bulunduğu Via Del Corso ve Via Condotti caddelerini görebilirsiniz. 

İspanyol Merdivenleri, 1723 yılında yapılmış. 138 basamaktan oluşan merdivenler,  Avrupa' nın en uzun merdivenleri olarak biliniyor. İspanyol merdivenleri güzel olmasına güzel ama aynı zamanda tam bir pazarlama harikası bana göre. Merdivenlerde oturup biraz takıldıktan sonra, yine internet araştırmalarım sırasında gördüğüm Pastificio' ya gittik. Pastificio, günde iki çeşit makarna çıkan, plastik tabaklarda servis yapan, küçücük bir dükkan. Servisleri 13:00'de başlıyor ve hemen de tükeniyor. 13:00'de dükkanın kapısına gittiğimizde uzun bir kuyrukla karşılaştık. Birer tabak makarna ve şaraplarımızı alıp, iyi kötü bir yer bulup oturduk. O gün çıkacak makarnalar şansınıza kalmış. İnanılmaz bir lezzet beklemeyin ama ucuz ve ayaküstü karın doyurmak için ideal. (Via del Croce,8) 

İspanyol merdivenlerinin çok yakında Antico Caffe Greco (Via Condotti, 86) adında tarihi bir kahveci bulunuyor.

Spagna Di Piazza' ya yani İspanyol Merdivenlerinin bulunduğu meydana yakın bir diğer meydan da, Piazza del Popolo.  Piazza  del Popolo' yu da görerek, koşturmalı gezi programımızı bugünlük tamamlamış oluyoruz.

Üçüncü günümüzü, nehrin diğer tarafına ayırıyoruz. Güne, Vatikan ve Trastevere çevresini gezmeyi planlayarak başlıyoruz. 

Vatikan'a, metro A hattını kullanıp Ottaviano- San Pietro durağında inerek ulaşabilirsiniz. Kalabalığı takip ederseniz, zaten sizi Vatikan'a çıkaracaktır. Vatikan biletinizi mutlaka önceden almanızı tavsiye ederim. Ben tavsiyelere uyup, biletimi internetten almıştım ve oraya gidip devasa sırayı görünce ne kadar doğru bir hareket olduğunu anladım. 

Vatikan Müzesi çok büyük ve içerisinde sayısız sanat eseri var. Çok beğendiğim bölümleri oldu ama gezmesi bir o kadar da yorucuydu. Kilometrelerce yürüyüp Sistine Şapel' e ulaşılıyor.




Sistine Şapel 1508-1512 yılları arasında Michelangelo tarafından yapılmış. Michelangelo 30 mt.lik bir iskelenin üzerinde, dört yıl boyunca bu freskleri yaparak 48-13 mt.lik tavanı fresklerle doldurmuş. Tavanda "Yaratılış" freski bulunuyor. Bu freskte, ışığın karanlıktan ayrılması,güneş ve ayın yaratılması, suyun kuraklıktan ayrılması, Adem' in ve Havva' nın yaratılması, Nuh ve Tufan sahneleri yer alıyor. Duvarda yer alan "Son Yargı" freskinde ise, çıplak sayılabilecek Hz. İsa' nın adalet dağıttığına inanılıyor. 

Vatikan' a 3-4 saat ayırmakta fayda var. Rehberli gezmenizi tavsiye ederim, yoksa bir çok şeyi kaçırma ihtimaliniz yüksek. Yorucu bir Vatikan gezisinin ardından soluklanıp, St. Peter Meydanı’ na yöneliyoruz. Bu meydan 1656-1667 yılları arasında Gian Lorenzo Bernini tarafından tasarlanmış. Planımız St. Peter Bazilikası’ na gitmekti ama önündeki upuzun kuyruk ve Vatikan’ ın yorgunluğu sayesinde plana sadık kalamadık. Bu yapı, Roma’ nın önemli simgelerinden, ben ettim siz etmeyin üşenmeyin görün derim. Meydanda takılırken, kilise ahalisinin geçit törenine denk geldik. Amaçlarını anlayamasak da, izlemek güzeldi.

Meydanın hemen yakınında St. Angel Kalesi bulunuyor. Bu kale Roma’ nın en güvenli kalesi olduğundan, tehlike anında Papalar buraya saklanırmış. Ayrıca bir tünel ile Vatikan’ a bağlantı sağlanıyormuş.

Ayrıca, bu kalenin önünde Roma’ nın tek trafiğe kapalı St. Angelo köprüsü bulunuyor. Nehrin üzerinde toplamda yirmi köprü var ancak St. Angelo köprüsünün üzerindeki Bernini ve öğrencilerinin tasarladığı melek heykelleri köprüyü diğerlerinden ayırarak önemli kılıyor.

Hazır köprüyü geçmişken Trastevere bölgesine yöneldik.  Otel görevlisinin söylediğine göre, gece hayatı burada dönüyormuş. Bize söylenenin aksine, geceleri en hareketli gördüğümüz yer Compo di Fiori' ydi. 

Son akşam yemeğimizi Compo de Fiori- Navona taraflarında La Fiaschetta adında lokal ve sevimli bir restoranda yedik ve her şey çok lezizdi. Bu mekanda, kalabalık İtalyan gruplarının bağıra bağıra sohbet ederek (ama rahatsız edici olmadan) bütün İtalyan yemek ritüellerini gerçekleştirdiklerine şahit olduk. (Via dei Cappellari, 64)

Ertesi gün havaalanına gitmeden önce, sonradan bir yurtdışı ritüeline dönüştürdüğümüz Hard Rock Cafe’ye uğrayarak bir şeyler aldık ve metro ile Termini’ ye gidip, aynı şekilde havaalanına geri döndük.

Roma, şimdiye kadar gördüklerimin arasında, burada yaşarım dediğim, üç şehirden biri. Umarım yine gidebilirim ve bu sefer daha çok pizza, makarna yeyip,  daha çok kahve içip, trattorialarda yerel lezzetler tadıp,  Pompi’ de tiramisu deneyip (gittiğimizde tadilat sebebiyle kapalıydı), daha çok vakit ile sokaklarında ve  meydanlarında amaçsızca takılabilirim.