Avanos etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Avanos etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Kasım 2017 Pazar

KAPADOKYA

Kapadokya, Pers dilinde Güzel Atlar Ülkesi anlamına gelmekteymiş. 

İnsan yaşamının Paleotik döneme kadar uzandığı bu bölge tarih boyunca, Hititlerden Frigyalılara, Perslerden Romalılara birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış. 



Bölgenin  kültürel çeşitliliği merak uyandırırken, coğrafyası  ise büyülüyor. Peri bacalarının bu büyülü atmosfere etkisi şüphesiz. 

Peri bacalarının oluşumundan kısaca bahsedersek; eskiden bir iç deniz olan Kapadokya bölgesinin etrafında bulunan Erciyes, Hasan Dağı ve Güllüdağ yanardağlarında meydana gelen volkanik hareketler bu iç denizin kurumasına sebep olmuş ve dağlardan püsküren lavlar deniz çukuruna birikerek, soğuyup sertleşmiş. Sertleşen katmanın üzerine tekrar lav püskürmesi ve soğuması şeklindeki döngü, yanardağlar sönerek faaliyetlerini durdurana kadar devam etmiş. Yanardağlar söndükten sonra ise, bu kez sertleşmiş lavın üzerinden akan akarsular kayaları aşındırarak derin vadiler oluşturmuş. Bu derin vadilerin yamaç kısımları, değişik yönlerden esen rüzgarın aşındırması nedeniyle dalgalı bir görünüm kazanmış. Rüzgarın aşındırması devam ettikçe bazı bölümler ana parçadan ayrılarak peri bacası dediğimiz oluşumları yaratmış. 

İnsanların peribacalarının içerisinde yaşamaya başlamaları ise, Romalı askerlerden kaçan Hristiyanların dini korumak ve yaymak için bu bölgeye yerleşmesi sonucu ortaya çıkmış. Kayalara oyulan evler ve kiliseler, Hristiyanlar için sığınak vazifesi görmüş ve bölge böylece Hristiyanlığın önemli merkezlerinden biri haline gelmiş. 

Gezme tozma kısmına gelirsek:) Öncelikle verebileceğim en önemli tavsiye şu ki, eğer bölgeye arabasız gelecekseniz, kesinlikle araba kiralamalısınız. Bölgede toplu taşıma yok diyebiliriz. 

Konaklama tavsiyesi isterseniz, Uçhisarı önerebilirim. Konaklama lokasyonunu genişletmek gerekirse, Göreme-Ürgüp- Uçhisar bölgelerinden birinde de konaklayabilirsiniz. Ama Göreme’ de konaklamış biri olarak, bölgeye bir daha daha gitme imkanım olursa Uçhisar bölgesinde kalmayı tercih edeceğimi söyleyebilirim. Peki neden Avanos alternatifinden bahsetmediğime gelirsek; Avanos güzel olmasına çok güzel bir yer ama burada Kapadokyanın otantik atmosferini koklayamadığınızı düşünüyorum. 

Vee gezimize otelimizin bulunduğu Göreme’ den başlıyoruz. Göreme için kayaların oyularak evlere dönüştürüldüğü oteller bölgesi diyebilirim. Adeta peri bacaları ile yaşam alanları iç içe geçmiş durumda. Göreme’ deki yabancı turist popülasyonuna şaşıracaksınız.

Kapadokya’ yı gezmeye başlamak için ideal noktalardan biri Göreme Açık Hava Müzesi. Biz de gezimizin ilk durağını Göreme Açık Hava Müzesi olarak belirliyoruz. Hemen gişeden bir müze kart edinerek, merakla kendimizi turnikelerden içeri atıyoruz.




Göreme Açık Hava Müzesi adı üstünde bir açık hava müzesi. Müzede tam olarak eski bir şehir sergileniyor diyebilirim. Kapadokya bölgesindeki yerleşim yerleri, Hristiyanlığı yaymak için bu bölgeye gelen din adamlarının peri bacalarını oyarak yaşam alanları oluşturması sonucu meydana gelmiş. Düşman tarafından keşfedilip saldırıya maruz kalıncaya kadar yaşanılan bu alanlardan, hayati tehlike söz konusu olduğunda taşınılıyormuş. Göreme Açık Hava müzesi de bu yaşam alanlarından bir tanesi. 



Müzenin içerisinde Rahibeler Manastırı, Elmalı Kilise, Azize Barbara Kilisesi, Yılanlı Kilise, Karanlık Kilise, Azize Catherine Şapeli, Çarıklı Kilise, İskeletli Kilise bulunuyor. Müzeyi bitirdiğimizde etkilendiğimiz her halimizden belli oluyordur. Ama bu muhteşem mirasa karalanan duvar yazılarını ve oyulan freskleri gördüğümüz her seferde içimiz yandı diyebilirim. 



Açık Hava Müzesini bitirip, Avanos’ a doğru yola çıkıyoruz. Avanos’ a girerken taş bir köprüden geçiyoruz. İki arabanın ucuucuna geçebildiği bu taş köprü her iki yöne de ulaşım sağlıyor. Ayrıca ilçenin diğer ucunda ise sadece yaya geçişine açık tahta bir köprü bulunuyor. Tahta köprünün sallaması sebebiyle biraz tedirgin ettiğini söyleyebilirim:)




İlçenin içinden Kızılırmak’ ın geçişi güzel manzaralar sunuyor. Avanos’ un en önemli simgelerinden biri olan seramik yapımında da Kızılırmak' ın kırmızı toprak ve kilinden oluşan çamur kullanılıyormuş.  

Avanos’ a gelmişken Güray Müze’ ye gitmenizi şiddetle tavsiye ederim. Pek hevesle gitmediğimiz müzeye bayıldık diyebilirim. Güray Müze’ de çeşitli devirlere ve aynı zamanda Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerine ait seramik ve çömlek eserlerini görebilirsiniz. İnanın eserlerin kronolojisinden modern yaşam gelişimi izlenebiliyor:) Ayrıca, müzenin başka bir bölümünde günümüz seramik sanatçılarının eserleri de mevcut. Hoş bir detay olarak, müzenin atölye kısmında sanatçıların çalışma alanlarını da görebilir, onları çalışırken seyredebilirsiniz. 

Eserleri görmeyi bitirdiğinizde mağaza tarafına yönlendirileceksiniz. Mağaza içerisinde gezerken de müze kısmındaki kadar keyif alacağınızı garanti edebilirim. Bu bölümde yer alan fosforlu eserleri muhakkak görmelisiniz. 



Ayrıca, içeride bir de çömlek yapım atölyesi var. Eğer yapımını merak ediyorsanız, çömlek yapım workshopuna katılarak kendi çömleğinizi kendiniz yapabilirsiniz. Hatta yaptığınız çömleği size kargo ile gönderebiliyorlar. Tabii bunların hiçbiri bilete dahil değil, ek ücretler içeriyor:) Kargo istemiyorum, eserimi(!) yanıma alacağım derseniz de, 2 gün dokunmadan kurutmak şartıyla, bagaja dahi koyarak taşıyabiliyorsunuz. 



Avanos’ u bitirdikten sonra Göreme yolu üzerinde Çavuşin köyünde duraklıyoruz. Çavuşin’ in en etkileyici kısmı eski şehirle yeni şehrin içiçe olması. Durup havasını solumanızı tavsiye ederim. 

Ertesi gün, Uçhisar kalesine doğru yola çıkıyoruz. Kaleye çıkmak için Uçhisar beldesinin içerisinden geçiyorsunuz. Uçhisar tümüyle butik otellerden oluşan bir yerleşim yeri.

Uçhisar Kalesi' nin bazı bloglarda Sagrada Familia ‘ ya benzetildiğini okumuştum. Gerçekten de andırıyor. Kaleye merdiven basamaklarıyla çıkılıyor ve biraz zahmetli olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Kalenin tepesine çıktığınızda, manzara müthiş. Bütün Kapadokya ayaklarınızın altında kalıyor. 



Uçhisar’ a gelmişken Güvercinlik Vadisi’ ni kesinlikle görmelisiniz. Bu manzarayı görüp de etkilenmemek mümkün değil.  Seyir noktasının hemen karşısında Kocabağ şaraplarının satış noktası bulunuyor. 











Uçhisar’ dan ayrılıp Ürgüp’ e doğru yola çıkıyoruz. Ama önce Kapadokya’ nın beni en çok etkileyen kısmı olan köylerine uğruyoruz. Mustafapaşa ve İbrahimpaşa köylerini mutlaka görmelisiniz. 

Köylere hayran kaldıktan sonra Ürgüp’ e ulaşıyoruz. Ürgüp, Göreme gibi turistik bir yer. 

Ürgüp’ te ne yapılır derseniz; Turasan’ da tadım yapıp, şarap alabilirsiniz. 6 şişe ve üstünü adresinize kargo ile gönderebiliyorlar. Turasan’ ın hemen aşağısındaki Asmalı Konak’ ı ziyaret edebilirsiniz. Ardından Temenni Tepesi’ ne çıkıp, Ürgüp’ e bir de kuş bakışı bakıp manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. 







Buralara kadar gelmişken mantı yemeden dönmek istemiyorsanız, tercihinizi Zeytin Cafe’ den yana kullanabilirsiniz. Ürgüp yolu üzerinde park etmiş arabaları görünce meşhur Üçgüzeller peri bacalarına geldiğimizi anlıyoruz. Biz de duraklamayı es geçmiyoruz.

Son günümüzü yer altı şehrine ayırıyoruz. Bu bölgede çok sayıda yer altı şehri bulunsa da, en ünlüleri Derinkuyu ve Kaymaklı. Diğerlerinden daha ünlü olmalarının sebebi, Ihlara yolu üzerinde olmasından mı yoksa tarihi güzelliğinden mi kaynaklandığı meçhul:) Biz daha yakın olan Kaymaklı Yer altı şehrini tercih ediyoruz. Yapımı savunma amaçlı olan bu şehir, 8 kat ve 5000 kişilik bir yaşam kapasiteliymiş. Günümüzde sadece 4 katı gezebiliyoruz. Havalandırma sistemi ve kurgusundan etkilenmemek mümkün değil. Muhakkak görmenizi tavsiye ederim. Enteresan bir deneyim sunacağı garanti diyebilirim. Bu şehirlerde nasıl yaşadıklarına dair empati kurmayı başaramayarak, yer altı şehrinden ayrılıyoruz

Kaymaklı’ dan Ihlara Vadisine yaklaşık 50 dk daha araç kullanmak gerektiğinden, çok istesek de Ihlara Vadisi’ ne zamanımız yetmiyor. 

Vee geri dönerek kaldığımz yerden peri bacalarını keşfetmeye devam ediyoruz. Bu sefer istikametimiz, Paşabağ Vadisi. Paşabağ Vadisinde yürümek gezinin en keyifli kısmıydı diyebilirim. Çünkü burada yürüyüş yolları peribacalarının arasından geçiyor. Ayrıca, şapkalı peri bacalarının en güzel örneklerini burada göreceksiniz. Vadinin sol tarafındaki peri bacaları yaşlı, sağdakiler ise daha genç olanlarıymış. Yıllar geçtikçe soldakiler aşına aşına yok olup, sağdaki bitişik olanlar da aşınarak birbirinden ayrılıp, soldakiler gibi tek peribacası haline geleceklermiş. 





Vadinin girişinden peri bacalarının içerisine oyulan yaşam alanları belli olmuyor. Bunun nedeni ise, evlerini güvenli hale getirmek için görüş açısına ters tarafa girişler koymalarıymış. Bu bölgede dolaşmak çok keyifliydi. Kesinlikle büyüleyici ve görülmeye değer.




Paşabağ Vadisinin az ilerisindeki Zelve Açık Hava Müzesi’ ne doğru yola çıkıyoruz. Zelve Açık Hava Müzesi üç vadiden oluşan uzun bir parkur barındırıyor. Ama yürüdüğünüze değdiğini göreceksiniz. Burada 1952 yılına kadar yaşam olduğunu ve erozyon nedeniyle terk edildiğini öğrenince, şaşkınlığımız bir kat daha artıyor. 



Kapadokya’ da akşamüstü ne mi yapılır? Tabii ki gün batımı izlemek üzere bir vadi bulunur, manzaranın tadı çıkarılır. Kızılçukur gün batımını izlemek için en güzel manzara noktalarından bir tanesi. İsmini renginden alan bu vadide seyir alanları mevcut, şarabınızı içip gün batımının keyfini çıkarabilirsiniz. 








Ve havaalanına giderken Gülşehir yolu üzerindeki Açık Saray’ ı ziyaret ederek gezimizi sonlandırıyoruz. 



Kapadokyanın yeraltı da yer üstü de ayrı gizemler barındırıyor. Tarihsel zenginliğin muhteşem yeryüzü şekilleriyle süslenmesi ile masallardan fırlamış gibi bir coğrafya ortaya çıkıyor. Yanı başımızdaki bu büyülü coğrafyayı mutlaka görün.