Patara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Patara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ağustos 2017 Salı

FETHİYE- KABAK- KAŞ

FETHİYE


Eşimle birlikte daha önce egenin bazı bölgelerine gitmiş olsak da, her tarafını keşfedebilmek adına kendimize her yaz birkaç yer görebileceğimiz ama bizi çok da fazla yormayacak rotalar oluşturmaya karar verdik. Geçen yaz çıktığımız Dalyan- Akyaka- Datça- Bodrum turunu Muğla’ nın güzelliklerinin farkındalığıyla tamamlayıp, bu yaz için yeni rotamızı belirledik. İstikamet sırasıyla Fethiye, Kabak, Kaş☺


Fethiye’ ye bayıldım, Kabak’ a aşık oldum, Kaş’ a gelince, Kaş’ ın büyüsü yanında Fethiyeninkini unuttum bile diyebilirim☺ Lafı daha fazla dolandırmadan gezimizden bahsetmeye başlıyorum.

İstanbul- Fethiye arası yaklaşık 10 saat sürüyor. İstanbul’ dan gece yarısı çıkarak 11:00’ de Fethiye’ de oluyoruz. Fethiye’ de konaklamanızı seçerken marinaya yakın bölgeleri tercih etmenizi tavsiye ederim. Böylece akşamları arabaya bağımlı kalmadan gezebilirsiniz.

Fethiye denilince ilk akla gelen yerlerden biri tabii ki Ölüdeniz. Bizim de ilk durağımız Ölüdeniz oluyor. Ölüdeniz Fethiye merkeze yaklaşık 15 dakika uzaklıkta. Ovacık Mahallesinden geçtikten sonra Ölüdenizi görmeden önce bizi Belcekız plajı karşılıyor. Belcekız plajı ve Ölüdeniz aynı koy içinde diyebiliriz. Belcekızdan devam ettiğinizde otopark girişi mevcut, Ölüdeniz için aracınızı burada bırakmanız gerekiyor. Ölüdeniz, bana göre tam bir para tuzağı, giriş ücretini hatırlamıyorum ancak iki şezlong bir şemsiye 45 TL ve bu ücrete herhangi bir içecek vs. dahil olmuyor.

Ölüdenizi anlatmam gerekirse, muhteşem bir deniz ve doğayla karşı karşıya kalıyorsunuz ancak tıkış tıkış sıralı şezlonglar ve kalabalık pek keyif vermiyor. Ama gitmeden dönülmemesi gereken yerlerden olduğu için, denizinin ince çakıl olduğu ve ayakları acıtmadığı detayını vermek isterim. Ölüdenizde yüzecekseniz, kesinlikle Blue Lagoon’ a kadar gelmenizi tavsiye ederim. Lagünün sağ tarafı çocuklu ailelere daha fazla hitap ediyor, ama çocuksuz ve bir nebze daha açık deniz severim diyorsanız sol tarafı tercih edin derim.

Eğer yamaç paraşütü hevesiniz varsa, Fethiye bunun için dünyada sayılı yerlerden biriymiş. Muhakkak denmeli. Benim yükseklik korkum denememe elvermese de, tecrübe edenlerin anlatışlarından bile o adrenalini adeta yaşıyorsunuz. Ancak Ölüdeniz’ in üstünden taklalar atarak süzülen paraşütler bir kısım ürkütüyor☺

Geliyoruz bir diğer doğa harikası olan Kelebekler Vadisi’ ne, Kelebekler Vadisinin karadan ulaşımı yok. Sadece deniz yoluyla gidebiliyorsunuz. Nasıl gidebiliriz derseniz; şöyle ki, Ölüdeniz, Kelebekler Vadisi’ ni kapsayan tekne turları olduğu gibi, sadece Kelebekler Vadisine ulaşım sağlayan tekne dolmuşlar da mevcut. Bizim de tercih ettiğimiz tekne dolmuşlar Ölüdeniz’ den kalkıyor ve gidiş dönüş ücreti 20 TL. Saatlerini öğrenip 30 dk.lık yolculukla Kelebekler Vadisi’ ne ulaşabilirsiniz. Kelebekler Vadisi, ölüdenizin birkaç koy yanında kalıyor.


İlk ulaştığımızda, günübirlik gezi tekneleri ile karşılaşıyoruz ve Kelebekler Vadisi’ nin ruhuna tezat oluşturduğu düşüncesiyle hayal kırıklığı yaşasak da, tekneler koydan çekilip, sakinlik ve huzur koyu ele geçirdiğinde vadiye bayılıyoruz.

Kelebekler Vadisi- Denizden Görünüm

Fethiye’ ye gelmişken tekne turu yapmanızı şiddetle tavsiye ederim. Marinada birçok tekne turu standı göreceksiniz. Biz en tenhası, en sessizi vs. ararken minimum 80 kişilik turlar olduğunu görünce yıkıldık. İçlerinden en beğendiğimiz Fulya10 adlı tekne turu oldu. Fethiye Bölgesinde en çok tavsiye edilen Göcek koylarını dolaşan onikiadalar turu. Onikiadalar turunda sizi muhteşem denizlerin beklediğini söylememe gerek yok herhalde. Çok da memnun kaldık. Ayrıca, özel kiralayabileceğiniz tekneler de mevcut, ancak fiyatları turlara göre tabii ki daha yüksek.

Yassıca Adası

Fethiye’ de görülmesi gereken yerlerden biri de Kayaköy. Eskiden Rumların yaşadığı bu köyün sakinleri, mübadele döneminde evlerini terk etmek zorunda kalmış. Senelerin geçmesi ile evler harabeye dönmüş. İnsanın içini acıtan, buruklaştıran hüzünlü bir yer Kayaköy.

Kayaköy’ e gelmişken “Cinbal” a uğramadan sakın dönmeyin. Cinbal "kendin pişir kendin ye" tarzı bir mekan. İçeriye girdiğimiz ilk andan itibaren suratımıza mutluluk ifadesi yayıldı adeta. Ağaçların altına atılmış masalar, inceden bir enstrümantal müzik, yanıbaşınızda mangalınız, lezzetli etler, güleryüzlü servis hepsi birleşince mekandan mutlu ayrılmamak kaçınılmaz.

Yemekten bahsetmişken, Hilmi Restaurant’ a bir akşamınızı ayırarak balık pazarının havasını solumanızı tavsiye ederim. Balık pazarında, balıkçılardan aldığınız balığı oturacağınız restoranda yaptırabiliyorsunuz. Arasıcaklar ve mezeleri ise mekandan almanız mümkün. Zaman zaman çalgıcıların masalara uğraması biraz Kumkapı havası veriyor. Herşey çok lezzetliydi, mutlaka gidilmeli. Bir diğer yemek önerisi ise Grida Restaurant. Akya balığını ilk kez burda tatma fırsatım oldu. Mekanda lezzetler de şahaneydi. Bunların haricinde marinadan ilerlediğinizde birçok denize sıfır balıkçı göreceksiniz. Ayaküstü birşeyler atıştıralım derseniz, Cezayir Usta’ da döner yiyebilirsiniz. Biz gittiğimizde dükkanı kapatmış olduğundan deneyemedik ama çok da merak ettik. Siz denerseniz yorumlarınızı bana buradan yazarsanız sevinirim. Bir de dondurma önerisi vererek, yeme içme faslını kapatıyorum. Merkezde Baba Dondurma’ da dondurma yerseniz, inanın pişman olmayacaksınız.

Fethiye’ de başkaca gezebileceğiniz noktalar ise, Gemile Koyu, Çalış Plajı, Tlos Antik Kenti, Saklıkent Kanyonu ve Gizlikent Şelalesi’ ni sayabiliriz. Saklıkent Kanyonuna kadar gittik ancak sağanak yağmura denk geldiğimizden, sel tehlikesi sebebiyle içeri almıyorlardı. Biz kanyonu göremedik ama fotoğraflarından gördüğüm kadarıyla gidilip görülmeye değer.

Böylece Fethiye gezimizi noktalıyoruz. Tekrar gidilesi yerlerden biri☺

KABAK KOYU

Fethiye’ de 3 gece konaklayıp, 1 gecemizi ayırdığımız Kabak Koyu’ na doğru yola koyuluyoruz. Kabak Koyu’ na gitmek için Ölüdeniz yolu üzerinden Faralya’ ya gitmeniz gerekiyor. Faralya’ ya giderken Kelebekler Vadisi’ ni bir de tepeden göreceksiniz. Muhakkak durup bir fotoğraf alın derim. Yukarıdan görülen manzaranın şaşaası aşağıdan da fazla.

Kuş bakışı Kelebekler Vadisi

Vee Faralya’ ya ulaşıyoruz. Kabak Koyu’ na arabayla ulaşamıyorsunuz. Faralya’ da arabanızı bırakıp, servislere binmeniz gerekiyor. Faralya köyüne girdikten sonra otopark alanı görsek de, özellikle bize söylendiği gibi köyün en ucuna kadar gidiyoruz. Artık araç girişi yapılmayan noktaya geldiğimizde, sağ tarafta durak, sol tarafta otopark görüp, artık aracı bırakma vakti geldiğini anlıyoruz. Aracımızı burada bırakıp yanımıza bir günlük eşyalarımızı alarak, bizi koya ulaştıracak minibüse yerleşiyoruz.

Bu ana kadar her şey çok güzel, keyfimiz yerinde ve duyduklarımızın bizde bıraktığı izlerle Kabak’ tan beklentimiz bir hayli yüksek. Ve o minibüsün hareket etmesiyle daracık uçurum kenarlı bir yoldan yokuş aşağı kaptırıyoruz. “Herhalde şoför alışıktır bu yolu inip çıkmaya” diye iç rahatlatma çabaları, “bu yolun bir de çıkışı var” diye düşünerek girilen stresler ile yaklaşık 15 dk süren bol hoplamalı bir yolculukla Kabak’ a ulaşıyoruz. İndiğimde ön koltuğu sıkmanın verdiği ellerdeki acıma hissini de belirteyim de yolun vahametini bir nebze açıklamaya faydası olsun.

İşte Kabak Koyuna geldik. Otele ulaşmamızla birlikte az önce çekilen yolun eziyetini unutmamız bir oluyor. Bozulup kalabalıklaşmadan, bir gece kalarak buranın tadını çıkarmanızı gönülden, içten, dolu dolu (artık nasıl en etkilisi ise) tavsiye ederim.


Koyda birkaç konaklama alternatifi var. Biz denize en yakın olan Chakra Beach Kabak’ ta kaldık. Bungalovların mimarisine ve çalışanlarına bayıldık.



Kabak’ ta vaktimizi nasıl geçirdiğimize gelirsek, bizim vaktimiz kısıtlı olduğundan yakınında bulunan üç koya gitmeye karar verdik. Bu koylara sürat teknesi kiralayarak gidebiliyorsunuz. Motor size mini tur yaptırıyor. Eğer Kabak’ a gidip de bu koyları görmezseniz çok yazık. Zira bir gün önce Göcek koylarında denize girmiş biri olarak, onlar Marmara bu Maldivler denizi deyip durumu abartıp abartıp anlata anlata bitiremeyebilirim. Bu arada onikiadalar turunda gittiğimiz Göcek koylarının denizi de muhteşemdi haksızlık etmeyelim.

Tekne bizi sırasıyla Korsan Koyu, Soğuksu ve Cennet Koyuna götürdü. En acayip olanı ise Soğuksu. Her koyda, "bu nasıl bir deniz" deyip, gördüğü renge şaşırır mı insan. Bitmeyen bir şaşkınlık duygusu yaşadım:) Gördüğüm en muhteşem sularda (Palamutbükü’ ne asla haksızlık etmek istemem. Datça’ nın suları da bir başka. ) keyifli zamanlar geçirdikten sonra tekne sizi geri Kabak Koyu’ na bırakıyor. Kabak koyundaki deniz o bölge için sıradan kaldığından denize girip girmemek arasında gidip geliyorsunuz.

Soğuksu

Kabak’ta gece ne yapılır? Biz ay ışığı altında oturup sohbet etmeyi seçtik. Ancak biraz yukarıda canlı müzik yapan yerler de varmış. Sadece cırcır böceklerinin sesi, kapkaranlık olmasına rağmen ay ve yıldızların aydınlattığı ve bayağı da aydınlık bir gökyüzü ve önünüzde deniz. Ortamın ne kadar huzurlu olduğunu anlatmaya kelimelerim yetersiz kalıyor.


Ertesi gün kahvaltıdan sonra Kaş’ a hareket etmemiz gerekiyor ancak huzurlu ortamı bırakıp gitmek içimizden gelmiyor. Bir daha gelmek üzere, aklımız Kabak’ ta kala kala yine o feci yoldan Faralya’ ya çıkıyoruz. Ama değiyor mu kesinlikle değiyor. Manevi bir duygum olmayan başka bir lokasyondan içim bu kadar buruk ayrıldığımı inanın hatırlamıyorum. Bizi Faralya’ ya çıkaran minibüs arkası yazısında dediği gibi “Keşke her şey Kabak tadı verse” ☺☺

KAŞ

Kabak’ tan Kaş’ a gitmek üzere yola koyuluyoruz. Yolumuzun üzerinde Saklıkent Kanyonu’ na uğramak istiyoruz ancak yukarıda bahsettiğim gibi sel tehlikesi sebebiyle kapalı olunca, Patara plajını hedef alıyoruz. Patara göz alabildiğinde uzun ve geniş bir kumsal. Bu kadar uzununu görmemiştim. Ne kadar doğru bilemiyorum ama eski çöl filmleri burada çekiliyormuş. Hafif dalgalı yumuşacık kumu olan bir deniz. Geçerken uğrayıp, inanılmaz keyif aldık. Patarayı sevmemizde akşamüstü gitmemizin ve yoğun kalabalığa denk gelmemizin de etkisi olduğu şüphesiz. Patara aynı zamanda caretta carettaların yumurtlama alanı ve sıkı koruma altında.

Ve nihayet son durağımız olan Kaş’ a ulaşıyoruz. Kaş sokakları arasında sanki Avrupada dolaşıyormuşuz gibi hissediyoruz. Akşamında daha önce tavsiye aldığımız Mavikaş adlı tekne turu firmasını buluyoruz. Mavikaş marinada yer alan tur standlarından farklı olarak Uzunçarşı tarafında. Kaş turlarının en önerileni Kekova turu. Kekova turları, Üçağızlardan kalkıyor. Tur şirketi sizi otobüsle Üçağızlara getiriyor ve burada tekneye aktarma yapıyorsunuz. Kesinlikle gidilmesi gereken bir tur, tavsiye ederim.

Kekova turunda birbirinden güzel sulara girip, Likyalıların yaşadığı yerleri kalıntıları görebiliyosunuz. Ama benim için turun en keyifli noktası Kaleköy durağıydı. Turun son adımında karaya çıkıp dolaşacağınız bir köye geliyorsunuz. Tekneden iner inmez yavru bir caretta caretta bizi karşılıyor. Bu köy sanki filmlerde gördüğümüz İtalya kasabası gibiydi. En sevdiğim yerlerden biri oldu. Rehberimizin söylediğine göre köylülerin arası Likyalılarmış ve Likyalıların genetik özelliklerini taşıyorlarmış. Denemeden döneme diyebileceğim bir tavsiye daha: “i am here” adlı dondurmacıyı bul ve keçi sütünden yapılmış dondurmalarının itinayla tadına bak ve bayıl. Böyle bir lezzet yok.


Kaleköy

Kaş’ ta gidebileceğiniz koylara gelirsek, Hidayet Koyu- Blanca Beach’ i mutkala görün. Kalabalığa kalmadan, erken gitmenizde fayda var.

Küçükçakılda enteresan bir durum var; sıcak su ve soğuk su birbirine karışıyor. Üst taraftan soğuk, alt taraftan sıcak su geçebiliyor. İskelelerden oluşan bu bölgede birsürü beach var. Biz tavsiye üzerine Nur Beach’ e gittik. Ancak pek bana göre bir yer değil.

Büyükçakıl ve Limanağzı bölgelerine ise vakit kalmadığından maalesef gidemedik. Yorum yapamıyorum ama Limanağzı aklımda kalmadı değil. Ben gidip göremesem de, Limanağzı için bana gelen tavsiye Nuri Beach idi.

Vee bir de Kaputaş plajı var tabiki. Kaputaş, Kalkan yolu üzerinde bir plaj. Arabanızı yol kenarında bırakıp, 200’ e yakın basamak inerek denize ulaşabiliyorsunuz. Denizin kendisi yukardan göründüğü kadar muazzam değil. Ancak özellikli bir plaj, fotoğraflarından da göreceğiniz üzere denizin rengi kademeli olarak koyulaşıyor.

Kaputaş Plajı

Kaputaş Plajı

Gelelim en motivasyon konusu olan yeme içme önerilerime. Hep balık balık nereye kadar deyip, Zaika Ocakbaşı’ na gitme çabalarımız, mekanın iki hafta boyunca full olduğunu öğrenmemiz ile birlikte sonuçsuz kalıyor. Siz siz olun Zaika’ ya gitmek isterseniz, bayağı bayağı önceden rezervasyonunuzu yaptırın.

Rakı-meze önerisi Üzüm Kızı. Üzüm Kızı’ nın iki ayrı yeri mevcut. Biri çarşıda bulunan Üzüm Kızı Meyhane, diğeri deniz kenarında Üzüm Kızı Bahçe. Her iki mekanın da konseptleri aynı. Biz Üzüm Kızı Bahçe’ ye gitme fıtsatı bulduk, gayet keyifli bir mekandı.

Biraz konsept değiştirelim derseniz, Bilokma ev yemekleri ağırlıklı bir mekan. Lezzetli ve şirin konseptli bir yer ama gitmeden dönmeyin diyemem.

Ayrıca duyduğum ama deneyip yorumlayamadığım mekanları da şöyle sıralayayım. Bahçe Balık, Ruhi Bey, Serdalaki de muhtemelen mutlu ayrılacağınız lezzetlerle doludur.

Birşeyler içip eğlenmek isterseniz “No11” bazı geceler 90’lar konsepli çalıyor. Hemen Kaş meydanında ise Hideaway adlı bir mekan var, bahçesi oldukça keyifli. BSon olarak tavsiye edebileceğim Bilokmanın karşısında Dejavu adlı barın manzarasını beğeneceksiniz.

Kaş’ ı da bitirdikten sonra, yolumuzun üzerinde Kalkan’ ı da es geçmiyoruz. Kalkan mı daha güzel Kaş mı derken karar veremiyoruz. Ancak, Kalkan’ ın daha çok yabancı turiste hitap ettiği konusunda mutabık kalıyoruz.

Dönüş yolunda Burdur' da yer alan Salda Gölü' ne uğramak üzere, yolumuzu biraz uzatıyoruz. Salda Gölü' nün görüntüsü bizi resmen büyülüyor. Fotoğraflar benim gördüğümü göremediğinden ötürü, burada fotoğraf veremiyorum. Ama suyun görüntüsünün tropik adaları aratmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.

Bu bölge için verebileceğim en önemli tavsiye, genelde denizler taşlık olduğundan deniz ayakkabınızı yanınızdan ayırmayın.

Vee tatilin sonu… Gördüğümüz güzelliklerin iç huzuru İstanbul’ da bizi ne kadar idare edecek göreceğiz☺