16 Mayıs 2016 Pazartesi

TORONTO

2015 yılı Eylül ayı sonunda, eşim ile birlikte Toronto’ ya seyahat etme fırsatımız oldu. Beklentim bir hayli düşük olmasına rağmen, şehri yaşadıkça adeta büyülendim diyebilirim. Bir blogda, kötü özellikleri olmayan New York diye okumuştum. New York’ u henüz görmesem de, gerçekten özendirici Amerikan kültürünün yanında, Amerika’ nın kötü özelliklerinden arındırılmış bir dünya var. Suç oranının bir hayli düşük olduğu Toronto, Kuzey Amerika’ nın en temiz ve güvenli şehirlerinden biri olarak biliniyor. 



Ontario gölünün kenarına kurulu bu şehir, dünyanın dört bir yanından gelen göçmen nüfusa sahip. Bu göç alımına paralel olarak da, Chinatown, Greektown, Koreantown, Little Italy, Little Portugal gibi mahalleleri mevcut. Göçmenler, bu mahallelerde etnik kültürlerini yaşatsa da, Kanada’ nın sistemine uyum sağlamışlar. 






İnsanlarına gelirsek, son derece birbirine saygılı ve canayakın. Bir restoranda yada alışveriş esnasında hal hatır soran garson veya görevli ile bolca karşılaşacaksınız. Ve bu durum otomatik pozitif koşullanmanıza sebep olacaktır. 

Toronto Pearson Uluslararası Havalimanı merkezden 27 km uzaklıkta bulunuyor. Havaalanından şehre ulaşımınızı Airport Express adlı otobüsler ile sağlayabilirsiniz. 

Konaklama kısmına gelecek olursak, tek dikkat etmeniz gereken husus otelinizin metro duraklarına yakın olup olmaması diyebilirim. Ama nokta atışı yapmam gerekirse, downtown kısmında yer alan Union ve çevresi konaklamak için ideal bir bölge. Alanı genişletecek olursak, Yonge Street üzerindeki metro duraklarına yakın konum sağlarsanız ulaşımınızın her yere kolay olacağını garanti edebilirim.



Zira şehir içi en yaygın ve kolay toplu taşıma aracı metro. Metro ağı iki hattan oluşuyor ve gitmeniz gereken her yere ulaşımını sağlıyor. Metro haritasını yanınıza alıp, gitmek istediğiniz noktalar hangi duraklara yakınsa not etmenizi tavsiye ederim.

Metro biletlerini haftalık veya tek gidiş şeklinde alabiliyorsunuz. Ancak haftalık biletlerin başlangıcı pazartesi gününe denk gelecek şeklinde düzenlenmiş. Bu arada, City Pass adında hem ulaşım hem de müze girişleri sağlayan bir kart mevcut, ancak bu kartı hiçbir gezi blogunda görmediğimden, konuyu seyahatim sırasında öğrenme fırsatım oldu. Bu sebeple kartı tecrübe edemediğim gibi detaylarını da öğrenemedim. Araştırmanızı öneririm. 

Gelelim gezimizi planlamaya.

Toronto’ nun gezilecek yerler listesinin başında Royal Ontario Museum geliyor. Yerliler arasında ROM olarak bilinen müzeyi mutlaka görün. ROM’ a Bloor&Yonge metro istasyonunda inip, Bloor Street boyunca 100 mt. yürüyerek ulaşabilirsiniz. Bloor Street, sağlı sollu güzel mağazalarla dolu geniş bir cadde. Bu caddenin hemen yakınında Yorkville bölgesi bulunuyor. Nezih olan bölgede güzel evler görebilirsiniz. ROM’ a uğramadan önce burayı da görmek isteyebilirsiniz.

ROM’ da Kanada tarihi yanında, çeşitli ülke kültürlerine dair eserler, bitki ve hayvan figürleri ile dinazor maketleri görebilirsiniz. Rom’ un bulunduğu yapı tarihi olmakla birlikte, daha sonra sağa doğru modern bir dizaynla genişletilmiş. Rom’ un hemen köşesinde, Toronto’ da sürekli göreceğiniz seyyar hotdogculardan biri mevcut, denenebilir. Müzenin hemen karşısında ise, Hyatt Park bulunuyor. Şehir manzaralı terasında birşeyler içmeye gidilebilir. Aklınızda bulunsun. 






Rom’ dan Queens Park yönüne doğru ilerlediğinizde, sağ kolda Toronto University karşınıza çıkacak. O sebeple bu bölgede öğrenci nüfus ağırlığını hissedeceksiniz. Biraz daha ilerlediğinizde kendinizi Queens Park’ ta bulacaksınız. Queens Park, öğrencilerin çimenlerde yayılıp, keyif yaptığı güzel bir park.

Queens Parktan çıktığınızda CN Tower’ ı karşınızda görebilirsiniz. Ancak uzaktan gördüğünüz CN Tower’ ın göründüğü kadar yakın olmadığını bilin. Bu kule, şehrin hemen hemen her tarafından görülebiliyor, ancak yaklaşmaya çalıştığınızda sonuç hep hüsran. Bu sebeple CN Tower gezinizi başka zamana bırakarak şimdilik bulunduğunuz bölgenin keyfini çıkarın.



CN Tower' dan vazgeçip Dundas' a yöneliyoruz. Dundas’ a ulaşmaya çalışırken kendimizi Chinatown’ da bulmamız akabinde, Dundas sevdasından da vazgeçiyoruz. Ve bu bölgeye yoğunlaşmaya karar veriyoruz.

Chinatown adı üstünde Çin mahallesi. Market/ mağaza/restoran tabelalarının hepsi Çince. Sokak tabelaları ise hem İngilizce hem de Çince düzenlenmiş. Bu bölgede hediyelik eşya dükkanları göreceksiniz, fiyatları diğer bölgelere göre daha uygun. Değerlendirmenizi öneririm. 






Chinatown’ a gelmişken gezilecek yerler listesindeki Kensington Market’ a uğramanızı tavsiye ederim. Adı market olsa da bu market bildiğimiz marketlerden değil. Sokak boyunca restoran/kafelerin olduğu bir bölgeye Kensington Market adı veriliyor. Etnik, güzel bir bölge. Görülmeye değer. 

Chinatown’ ı bitirdiğinizde Spadina Avenue’ ye varacaksınız. Spadina Avenue’ da kırmızı dragonları göreceksiniz. 


Hala enerjiniz kaldıysa, buraya kadar gelmişken Korean Town, Little Italy ve Little Portugal mahallelerine yürüyerek ulaşabilirsiniz. Benim en otantik bulduğum Chinatown olduğunu belirtmek isterim. Yorgunluktan bitap halde ilk günü bu şekilde bitiriyoruz. 

İkinci gün, güne Distillery District’ te başlıyoruz. Eskiden fabrika alanı olan bu bölge, kafe/restoranların, sanat galerilerinin, çikolata dükkanlarının bulunduğu trafiğe kapalı bir alan haline getirilmiş. Keyifli bir bölge. Yemek yeyip, birşeyler içebilirsiniz. 



Distillery District' ten çıkınca St. Lawrence Market' e yöneliyoruz. Bu Market dünyanın en iyi yiyecek marketleri arasında sayılmaktaymış. Marketten çok bir pazar havasında olduğunu söylemeliyim. Biz deniz ürünleri tercihi ile “Buster' s Sea Cove” u tercih ettik. Gayet lezzetliydi. 

Marketin karşı çaprazında üçgen şeklinde bir bina göreceksiniz. Flatiron building denen, ütü şeklindeki bu bina nın ilk örneği New York' ta yapılmış. 


Toronto’ nun her tarafında Jack Astor’ s adlı bar zinciri ile karşılaşacaksınız. St. Lawrence’ ın hemen yakınında da bu zincir bardan bir adet bulunuyor. Denemek isterseniz, aklınızda bulunsun. St. Lawrence’ ı da gezip, karnımızı doyurduktan sonra, Toronto’ nun simgesi CN Tower’ a çıkmak üzere Union durağına doğru yol alıyoruz. St. Lawrence’ tan yürüyerek ulaştığımız CN Tower’ a metro ile Union durağında inerek de ulaşım sağlayabilirsiniz. 

CN Tower’ a ulaşmak için Front Street West’ i takip ederek ulaşıyoruz. Bu cadde üzerinde Fairmonth Royal York Otel’ in devasa yapısını görebilirsiniz. Kanada Kraliçesi de olan İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth, Toronto’ ya geldiğinde bu otelde kalıyormuş. 

Bu geniş caddede yine hotdogculara bol bol rastlayacaksınız. Ve CN Tower’ a ulaşıyoruz. Hızla ilerleyen uzun bir bilet sırasının ardından biletlerimize erişerek, asansör sıramızı beklemeye başlıyoruz. 


Zemini cam olan saatte 22 km hızla yükselen bir asansör ile 447 mt. Yüksekliğe çıkıyoruz. Yukarı çıkmak, 58 saniyemizi alıyor. Benim gibi yükseklikten hoşlanmayan bir insan için geçmesi zor saniyeler.

CN Tower manzarası

CN Tower Canadian National’ ın kısaltmasıymış. Kule iki ayrı yükseklikte şehri 360 derece seyir imkanı sunuyor. 447 mt. de bolca fotoğraf aldıktan sonra, 342 mt. de yer alan zemini camdan olan glass floor kısmına iniyoruz. Bu noktada camın üzerinde yürüyüp, oturup, fotoğraf alabilirsiniz. 

Glass Floor


CN Tower’ dan bakıca şehrin ne kadar yeşil olduğuna bir kez daha şaşırarak, şehre bir kez daha hayran olarak CN Tower turumuzu tamamlıyoruz. CN Tower’ ın hemen yanında Roger Centre bulunuyor. Roger Cetre, Argonuts futbol takımı ile Blue Jays beysbol takımının tavanı açılır kapanır şeklindeki stadyumuymuş. Biz gidip görmesek de meraklılarına duyurulur. 

CN Tower’ dan çıkıp Yonge Street’ e yöneliyoruz.İstikamet Dundas&Yonge Square. Yonge Street 1896 km uzunluğunda dünyanın en uzun caddesiymiş. Dundas ile kesiştiği Dundas&Yonge Square ise, New York’ un meşhur Times Square’ inin muadili olarak kabul edilebilir. Bu meydanda Hard Rock Cafe mevcut. 


Ayrıca Eaton Centre adında Toronto’ nun en iyi avmlerinden biri de bu meydanda bulunuyor. Bu AVM' den beklentiniz büyük olmasın, İstanbul tam anlamıyla bir avm cenneti. Ama illa alışveriş yapacağım derseniz, daha güzel bir avm olan Yorkdale’ i size tavsiye edebilirim. Yorkdale’ e gitmek için metroya binip, Yorkdale durağında inmeniz gerekiyor. 

Ertesi gün küçük bir Toronto gezisi yapıyoruz. Ağırlıklı olarak Yahudilerin yaşadığı Bathurst mahallesinde bir tur atıyoruz.

Daha sonra da, Sör Henry Peltt’ e ait Kanada’ nın en büyük malikanesi olan Casa Loma’ ya gidiyoruz. Casa Loma 98 oda, 30 banyo, 2 gizli geçit ve 240 mt.lik tüneli bulunan günümüzde müze olan Kanada’ nın en büyük evi. 


Toronto’ nun en eski mahallelerinden biri olan The Annex’ ten geçip turumuzu tamamlıyoruz.

Turumuzu bitirerek, şehir merkezini dolaşmaya devam ediyoruz. Şehrin tam merkezinde yer alan King Street West, finans merkezi adeta Wall Street gibi. Şehrin gökdelenleri bu bölgede toplanmış.

Bu bölgede ziyaret edebileceğiniz bir diğer mimari yapı ise, Brookfield Place. (181, Bay St.)


Günü canlı caz dinleyebileceğimiz Rezervoir Lounge ile bitiriyoruz. Güzel müzik, lezzetli kokteylleri ile hoş bir mekan. Caz seviyorsanız kesinlikle gitmelisiniz. (52 Wellington St. East) Hemen yanında Pravda Vodka Bar bulunuyor. Burayı da deneyebilirsiniz. (44 Wellington Street East) 

Ertesi gün adalara gitmeyi planlıyoruz. Toronto’ nun en büyüleyici yerlerinden biri de Toronto Islands. Adalara Harbourfront’ tan kalkan vapurlarla ulaşabilirsiniz. Gidiş dönüş olmak üzere tek bir bilet alınıyor ve yolculuk yaklaşık 10 dk. sürüyor. Toronto Islands üç adadan oluşuyor ve bu üç adaya da vapur seferi mevcut. Kesinlikle görülmesi gerekn yerlerin en başında Toronto Adalarını kaydetmeniz gerekli. 


Adada, tekli ve çftli bisikletler kiralayabileceğiniz gibi muhteşem güzellikteki doğanın tadını çıkarabilirsiniz. 


Yaz aylarında giderseniz, plajını da kullanabilirsiniz.

Adadan baktığınızda şahane bir Toronto manzarası ile karşılaşıyorsunuz. 


Ada ziyaretinden dönünce, Harbourfront’ ta yürüyüş yapabilirsiniz. Bu bölge gece de hareketli oluyor. Mutlaka ziyaret edin. 

Şehirde görülmesi gereken yapılardan biri de Old City Hall. Görkemli bir yapı görmenizi tavsiye ederim. Old City Hall’ un hemen yanında New City Hall mevcut. Önündeki TORONTO yazısında fotoğraf çektirebilirsiniz. Bu binanın önündeki havuzda kışın buz pateni yapılıyormuş. 

Old City Hall

Vee Toronto' nun benim için en iyi tecrübelerinden biri, buz hokeyi maçına gitmekti. Air Canada Centre' da Toronto' nun Maple Leafs takımı ile Montreal takımının karşılaşmasını izleme fırsatımız oldu. Bu deneyim enteresan ve bir o kadar da keyifliydi. Bilet temin edebilirseniz, Kanadanın en popüler iki sporu olan beyzbol veya buz hokeyi maçlarından birine gitmenizi tavsiye ederim. 


Yeyip içme kısmında gelirsek, göçmenlerden oluşan bir şehir olduğu için bir çok dünya mutfağını bu şehirde tatma imkanınız var. Hint, Çin, İtalyan, Meksika mutfağını yoğunlukta olarak görebilirsiniz. 

Kahve kültürü önemli bir yer tutuyor. Adım başı kahve dükkanı görebilirsiniz. Özellikle Tim Hortons adlı kahve zincirinin çok sayıda dükkanı bulunuyor. Ben cafe lattesini tatma imkanım oldu ancak çok kötüydü. Starbucks varken bu alternatifi denğerlendirmeyin bile. Yine kahve zincirlerinden biri Second Cup adlı kahve dükkanlarına da çokça rastlayacaksınız. 

Bar-Pub- Restaurant ihtiyacınız olduğunda karşınıza muhakkak bir Jack Astor’ s çıkacaktır. Yemeğini denemedim ancak mekanları oldukça keyifli. 

Bir akşamınızı İtalyan mutfağına sahip, Terroni Restaurant’ da geçirmenizi tavsiye ederim. Ancak mekan her daim dolu olduğundan mutlaka rezervasyon yapmalısınız. (720 Queen Street West- 57a Adelaide St. East- 1095 Yonge St.- 106 Victoria St.)

Ve son önerim The Burger’ s Priest. Bir çok şubesi olan bu burgerciyi mutlaka denemelisiniz. Küçük, selfservis ile yiyecek aldığınız mekanın burgerleri oldukça lezzetli. Şubelerine internet sayfasından ulaşabilirsiniz. 

Niagara Falls- Niagara On The Lake

Toronto’ ya kadar gelmişken yaklaşık 1,5 saat uzaklıktaki Niagara şelalesini görmemek olmaz diyerek, ertesi gün erkenden Niagara’ ya doğru yola çıkıyoruz. Niagara Şelalesi ABD ile Kanada sınırını oluşturuyor, ancak Kanada tarafından daha görkemli durduğuna dair rivayetler var. Bu sebeple Kanada tarafından görülmesi daha makbul. Giderken, kesin pazarlama harikası diye düşündüğüm Niagara Şelalesi’ ni gördüğümde olayın hiç de düşündüğüm gibi olmadığını anladım:) Zira suya yaklaştığımızda, şelalenin şiddetinden resmen yağmura yakalandık. Bu devasa şelaleyi görmenizi şiddetle tavsiye ederim. Niagara Şelalesi aslında üç büyük şelaleden oluşuyor. Ancak en büyüğü Horseshoe. Bu şelalede su, yaklaşık 57 mt. yükseklikten düşüyormuş ve yarım dakikada 168.000 m3 su akıtıyormuş. Bu şiddetli akım ABD hem Kanada için elektrik üretimini sağlıyormuş.


Bu bölgede casinolar ağırlıkta. Bekarlığa veda gruplarının buradaki otellere rağbet ettiğini öğreniyoruz. Bölgede birçok kafe/restoran mevcut. Klasik Amerikan kahvaltısı yapmak isterseniz, IHOP adlı bir mekan önerebilirim. Lezzet olarak ahım şahım olmasa da, kültüre adaptasyon açısından güzel bir deneyim olacaktır. 

Niagara Şelalesinin yakınlarında birçok üzüm bağı mevcut ve bu bağlarda şarap tadımı yapmak da mümkün. Araç ile gitmeniz halinde, şarap tadımına da uğramanızı tavsiye ederim. 


Niagara Şelalerinin yakınında Niagara on The Lake adlı bir kasaba bulunuyor. Film seti tadında olan bu kasabayı mutlaka görün. Kasabanın içinde Cow adlı bir dondurmacı bulunuyor, denenebilir.


Dönüş yolunda Red Stone adlı restoranda birşeyler yeyip, lezzetli şaraplarından tadabilirsiniz. (4245 King Street Beamsville ON, L0R)

Ben bu şehri çok beğendim. Bu kadar soğuk ve uzak olmasaydı, yaşamak istediğim şehirlerin başında geleceği kesin. 















9 Mayıs 2016 Pazartesi

BELGRAD

Osmanlıdan izler taşıyan bu şehri ziyaret etmeniz için birçok neden sayabilirim: Vizesiz seyahat, ucuz tatil, lezzetli yemek, vs. vs. uzar gider liste.

Türk milleti olarak, vizesiz seyahat edebildiğimiz memleket sayısı bir hayli az olunca pasaportumuzu kaptığımız gibi soluğu Belgrad’ da alıyoruz.

Ne zaman gitmeli derseniz, bizzat tecrübe ettiğim üzere kesinlikle yazın gitmemeli. Bir balkan ülkesinin ne kadar sıcak olabileceğini hayal edemediğimden, 24 saat içinde en düşük sıcaklığın 30-32 derecelerde seyrettiğini görünce hayattan soğudum diyebilirim. Bize mi böylesi denk geldi bilemiyorum ama temmuzda yaptığımız Belgrad seyahatimiz sıcak sebebiyle az biraz işkenceli ama keyifli geçti.

İstanbul- Belgrad arası yaklaşık 1 saat 20 dakika sürüyor. Havalimanından merkeze ulaşmak için üç ayrı alternatif mevcut. 72 numaralı belediye otobüsleri, A1 Shuttle ve taksi. Ancak taksiciler hakkında hiç iyi şeyler duymadığımı belirtmek isterim.  Dolaştırma potansiyelleri yüksekmiş, o sebeple gelin toplu taşıma kullanalım derim. 72 numaralı otobüslerin son durağı Zelani Venac, A1 Shuttle ise Trg Slavia’ ya kadar gidiyor. Biz Knez Mihailova’ nın üzerinde konakladığımızdan Zelani Venac’ ta inmek üzere, 72 numaralı otobüsleri tercih ettik. Havaalanından çıktığınızda otobüs duraklarını göreceksiniz. Bu arada, Türkiye’ de Sırp dinarı edinemeyeceğinizden, havaalanından çıkmadan az da olsa döviz bozdurmanızda fayda var. Zira otobüs bileti için ihtiyacınız olacak. Otobüs biletini şoförden alabilirsiniz.

Bu otobüsün son durağı olan Zelani Venac, pek çok şehir içi otobüsün indirme- bindirme yeri. Merkez dışına gitmek istediğinizde buradaki otobüsleri kullanabilirsiniz. Otobüsten indiğinizde alt geçit göreceksiniz. Alt geçitten geçip yolun karşı tarafına geçtiğinizde sol tarafta dar bir ara sokak fark edeceksiniz. Bu sokağı takip ederek, Belgrad’ ın en ünlü caddesi olan Knez Mihailova’ ya çıkabilirsiniz.

Nerede konaklayalım derseniz, Knez Mihailova ve çevresi konaklama için uygun olacaktır. Gezilecek görülecek noktaların hemen hemen hepsi bu caddeye yürüme mesafesinde. Biz Knez Mihailova üzerindeki Belgrad Art Hotel’ de konakladık. Oteli gerek konumu gerek konforu itibariye gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim. Ancak, rezervasyon yaptırırken kahvaltı almayın, zira adım başı Pekara denilen fırınlar mevcut. Kahvaltınızı pekaralarda, ucuz ve lezzetli hamur işleri ile yapabilirsiniz.

Gezimize Belgrad’ ın en ünlü caddesi Knez Mihailova ile başlıyoruz. Knez Mihailova, Belgrad’ ın en ünlü caddesi olarak tanımlanıyor. Size İstiklal Caddesi’ ni anımsatacaktır. Bu cadde üzerinde mağaza, kafe, restoranların yanı sıra bol bol sokak sanatçılarına da rastlayacaksınız. Yemek alternatifi ararsanız, Vapiano’ yu tercih edebilirsiniz. İstanbul’ dakine kıyasla çok daha ucuzJ Bir diğer alternatif olarak, Happy Moons tadındaki Cafe Boutique’ i deneyebilirsiniz. Cafe Boutique’ in şubelerinden biri de TRG Republika’ da karşınıza çıkacak.

Knez Mihailova’ yı bitirdiğinizde, yolun karşısında devasa bir park göreceksiniz. Kalemegdan adındaki bu yeşil alanı tam anlamıyla gezelim derseniz, tam gününüzü ayırmanız gerekecektir. Kalemegdan içindeki Roma Kuyusu, Sokullu Mehmet Paşa Çeşmesi, Aziz Petka Şapeli, Zindan Kapısı, Roma Duvarı, İstanbul Kapısı, Damat Ali Paşa Türbesi park içindeki belli başlı yapılar arasında yer alıyor. Osmanlı esintilerini bol bol görebileceğiniz bu parkta, bir de Hayvanat Bahçesi de mevcut. Vaktiniz kalırsa, gezmenizi tavsiye ederim.




Sıcaktan dolayı Kalemegdan’ ı  hızlandırılmış tur ile gezdikten sonra, Knez Mihailova’ nın diğer ucundaki Trg Republike’ ye doğru yöneliyoruz. Trg Republike meydanında Sırbistan’ ın en eski müzesi olan Ulusal Müze ve Ulusal Tiyatro binası mevcut. Trg Republike’ ye de göz attıktan sonra Skadarlija (Skadarska)’ ya doğru yol alıyoruz.

Belgrad’ ın bohem bölgesi olarak bilinen Skadarlija, zamanla bu özelliğini kaybederek turistlerin uğrak noktası haline gelmiş. Tatiliniz boyunca, burada bir akşam yemeği mutlaka denk getirilmeli. Akşam yemeği için Dva Jelena’ yı tavsiye ederim. 

Ne yemeli derseniz; cevapcici (ızgara köfte), preskavitsa (hamburger köftesi gibi büyükçe bir tür köfte), shopska salat (peynir rendeli çoban salata), karadordeva (schnitzele benzer kaymaklı dana eti) yöresel tatlarından birkaçı. Ayrıca jelen adlı biraları da oldukça güzel.





Bu bölgeye yakın sayılabilecek bir noktada Little Bay adlı bir restoran mevcut. Opera salonu havasındaki bu restoranın hem atmosferi sanat kokuyor, hem de yemekleri leziz. Burayı da denemenizi tavsiye ederim.


Skadarlija, Belgrad’ ın en sevdiğim bölgesi oldu. Restoranların arasında dolaşan sokak çalgıcılarıyla egzotik bir havası var.



Yemekten sonra, Blaznavac adlı bara yöneliyoruz. (Kneginje Ljubice18) Mekan çok sevimli döşenmiş, kokteylleri de bir hayli lezzetliydi. Bir gecenizi bu mekana ayırmanızı şiddetle öneririm.

Ertesi gün yoğun bir tempo ile güne başlıyoruz. Aziz Sava Katedrali’ ne doğru yola çıkarken, bu güzergahtaki görülmesi gereken yerleri görmeyi planlıyoruz. Knez Mihailova’ yı bitirerek, yola devam ettiğimizde kendimizi Terazije Caddesi’ nde buluyoruz. Tüm heybeti ile Hotel Moskva bu meydanda yer alıyor.



Terazije Caddesi’ ni takip ettiğimizde yol bizi Tasmajdan’ a çıkarıyor. Belgrad’ daki en büyük parklardan biri bu meydanda yer alıyor. Bu meydan ismini, Osmanlı döneminde burada kurulan taş ocağından almaktaymış. Bu meydan da Eski Saray ve Yeni Saray’ ı göreceksiniz.  

Eski Saray, Sırp Krallığı için inşa edilmiş olup, şu anda şehir meclisine ev sahipliği yapmaktaymış. Yeni Saray (Novi Dvor) ise, Sırbistan Cumhurbaşkanının ofisi olarak hizmet vermekteymiş.

Parkın karşı tarafında ise, Parlamento Binasını göreceksiniz. Bu görkemli yapıyı zaten fark etmemeniz mümkün değil.


Bu yapıyı bitirdikten sonra, caddenin karşısında PTT binasını görebilirsiniz. Bu caddeden sola döndüğünüzde karşınıza St. Mark’ s Kilisesi çıkacak.

Tasmajdan çevresini de böylece bitirdikten sonra, Aziz Sava Katedrali’ ne doğru yöneliyoruz. Slavia Meydanı (Trg Slavije)’ nı da geçerek ulaştığımız Belgrad’ ın en ünlü yapısı olan Aziz Sava Katedrali (St. Sava Church) tam bir cami görünümünde.  

Bu bölgenin yakınında iken, elektroniğe dair bir çok icadı bulunan, Edison’ un en büyük rakibi Nikola Tesla Müzesini ziyaret edebilirsiniz. Yemek tavsiyesine gelirsek, buralara kadar gelmişken uğramanızı şiddetle önerebileceğim Lovac adında bir restoran mevcut. Mısır ekmeklerinin (proja), tadı hala damağımda. (Alekse Nenadovica 19)

Akşam için ise, nehir kıyısında yer alan Savamala bölgesine inebiliriz. Burda birçok kafe/restoran/bar bulabilirsiniz. Cantina de Frida, Comunale gibi bolca tavsiye edilen mekanların tıklım tıklım olduğunu gördük. Bu sebeple bu mekanlara gitmek isteyenlere rezervasyon yapmanızı tavsiye ederim. Biz ise, içkilerimizi içip, güzel bir caz dinlemek üzere Iguana’ ya oturduk. Müzik bayağı başarılıydı. Tavsiye ederim.

Belgrad’ daki üçüncü günümüzü ise Zemun tarafını gezmeye ayırdık. İneceğiniz durağı mutlaka iyice öğrenin. Zira bu bölgeye sefer yapan otobüs şoförleri İngilizce bilmiyor. Zemun Tuna nehri kıyısında bir semt ve sıra sıra balıkçılar mevcut. Deneme imkanım olmasa da, Saran ve Reka tavsiye edilen balıkçılar arasında. Bu bölgede de plajlar mevcut. Eğer görmek isterseniz, mayolarınızı da yanınıza almanızı tavsiye ederim.

Araştırırken gördüğüm, ama sıcak dolayısıyla gitmeye cesaret edemediğimiz Ada Ciganlija’ da keyifli zaman geçirilebilecek bir yer gibi gözüküyor. Plaj keyfi yapmak, bisiklete binmek isterseniz burayı da aklınızda bulundurun.

Belgrad seyahatimiz böylece sona eriyor. Bahar aylarında tekrar seyahat edip, sıcaktan bunalmaksızın şehrin keyfini çıkarmak isterim. Sıcakkanlı insanlar, lezzetli yemekler, bütçeyi yormayan fiyatlar. Daha ne olsunJ