Tatile gitmenin en sevdiğim
taraflarından biri de o yeri keşfetmek, keşfederken öğrenmek. Amsterdam
seyahatim için yaptığım keşifte, Hollanda diye bildiğimiz ülkenin Hollanda
Krallığı’ nı oluşturan dört ülkeden biri olduğunu öğrendim. Krallığın diğer üç ülkesi Karayiplerde olsa
da krallık, nüfusun ve yüzölçümünün % 98’ ini oluşturan Hollanda’ dan
yönetilmekteymiş.
Gezimize gelirsek:) İstanbul-
Amsterdam arası yaklaşık 4 saat sürüyor. Amsterdam Schipol Havalimanı’ ndan şehir
merkezine tren veya otobüs ile ulaşmak mümkün. Biz treni seçerek, önce
Amsterdam Central Station’ a ordan da yürüyerek otelimize ulaşım sağladık. Tren
yaklaşık 20 dakikada Central Station (Merkez İstasyon)’ a ulaşıyor. Tren biletleri NS yazılı makinelerden yada gişelerden alınabiliyor. Konakladığınız noktaya
göre tren yada otobüs alternatiflerini değerlendirebilirsiniz. Dam Meydanı
tarafı için tren, Museumplein veya Leidseplein için otobüs daha kullanışlı gözüküyor.
Merkez İstasyon’ un içinde yiyecek
alabileceğiniz mekanlar mevcut. Benim ilk kez Amsterdam’ da gördüğüm bozuk para
karşılığı kutulardaki yiyeceğe ulaştığınız hamburgerciler bayağı lezzetliydi
tavsiye ederim. İstasyonun içerisinde bulunan Febo da bu tarz bir fastfood
mekanı. Lezzeti de başarılı.
Trenden inip, dışarı çıktığınızda
arkanızı dönün ve Central Station’ ın görkemli binasıyla karşılaşın. Bu
istasyon Amsterdam ulaşım ağının merkezi olarak kabul ediliyor. İstasyonun
hemen karşısında ise, tarihi Victoria oteli bulunuyor.
Central Station’ ın önünde
bulunan meydanı dik kesen Damrak Caddesi, şehrin en ünlü caddelerinden biri. Damrak
Caddesinin neredeyse ¼’ ini kaplayan bir yapı göreceksiniz. Bu eski ve heybetli
yapı Beurs Van Berlage adında eski borsa binasıymış. Otelimize giderken Damrak
Caddesini dolaşmış oluyoruz. Bu arada konaklama olarak Damrak çevresini tavsiye
edebilirim. Böylece tüm gezi noktalarına yürüyerek ulaşabilirsiniz. Bu arada bisiklet ana ulaşım aracı denebilir. Bu sebeple, aman ha bisikletlilere dikkat edin. Yanınızdan jet hızıyla geçmeleri çok olası.
Amsterdam’ ın gezilecek görülecek
taraflarına gelirsek, her bir köşesi fotoğrafınıza fon olabilecek tablo gibi
bir şehir.
İlk durağımız Nieuwe Kerk, yani
Yeni Kilise. Adının Yeni Kilise olduğuna aldanmamak gerek, zira şehrin en eski
ikinci kilisesiymiş. Şehrin ilk kilisesi
ise Oude Kerk. Nieuwe Kerk’ ün içeriden, Red Light tarafında olan Oude Kerk’ ü
ise dışarıdan gördük. Nieuwe Kerk’ ün de içeriden görülebilecek pek bir cazibesi
yok. Eğer daha önce Avrupa’ nın bilimum yerlerinde görkemli kiliseleri ziyaret
etme fırsatınız olduysa, dışardan görüp geçip, zamanı başka bölgelerde
kullanmanızı tavsiye ederim.
İkinci durağımız Dam Meydanı,
Yeni Kilisenin arkasına geçtiğimde kendimizi Dam Meydanı’ nda buluyoruz.
Meydanın ortasında yer alan National Monument adlı anıt II. Dünya Savaşında
ölen Hollandalıları simgeliyormuş. Dam Meydanının etrafında Kralın resmi
görüşmeler için kullandığı 3 saraydan biri olan Koninklijk Paleis (Kraliyet
Sarayı) bulunuyor. Binanın içine girmedik ancak girip gezmek mümkünmüş.
Meydanın hemen diğer bir
tarafında ise dünyanın birçok yerinde mevcut olan Madamme Tussauds müzesi yer
alıyor. Madame Tussauds’ da gezinmek ve ünlülere ait balmumu heykelleri ile
fotoğraf çektirmek eğlenceli bir deneyim. Madame Tussauds’ u bitirdikten sonra
Red Light District tarafına doğru geçilebilir.
Red Light District (De Wallen)
insanı hayrete düşürecek cinsten doğrusu. Red Light District kanal boyu ve dar
sokaklar olmak üzere kırmızı ışıklı vitrinlerle dolu. Bu ışıklı vitrinlerde her
yaşta, renkte ve ırkta kadınlar kendilerini segiliyorlar. Şahsen kadınların
böyle bir duruma düşmesi benim içimi sızlattı ve durumdan fazlasıyla rahatsız
oldum. Ancak turistik aktivite olarak hergün bir tur atıldı mı Red Lightta,
tabi ki atıldı. Denildiğine göre, günümüzde bu vitrinlerin 1/3’ ü kapatılmış.
Bu bölgede vitrinlerin yanında önünde uzun kuyruklar göreceğiniz Peep Show gibi
farklı alternatifler de mevcut. Bunca uçuk kaçık hadisenin, taşkınlık olmadan
seyretmesi insanı hayrete düşürüyor. Benim dikkatimi çeken bir başka ayrıntı da, gün boyu etrafta polis görmüyorsunuz, ancak ne zaman ufak da olsa bir ses yükselse atlı polisler geliyor. Etkileyici bir hadise:)
Yeni güne Anne Frank House ile
başlamak istesek de, önündeki uzun kuyruk vazgeçmemize sebep oluyor. Ben
çocukken kitabını okuduğum kafamda kendi kendime hayal ettiğim anne Frank’ ın
evini çok görmek istemiştim. Siz siz olun, bu müzeyi görmek istiyorsanız,
muhakkak internet üzerinden biletlerinizi önceden alın. Nitekim, bir başka gün
yine bir ziyaret denememiz olduysa da, yine bir uzun kuyrukla karşılaşıp elimiz
boş dönmek durumunda kaldık. Müze Joordan bölgesinde kanal kenarında yer
alıyor. İkinci Dünya savaşında Hitler’ den kaçarak gizli bir bölmede yaşayan
Yahudi ailenin yaşadığı yerden etkilenmemek mümkün olmaz diye düşünüyorum.
Anne Frank’ tan ümidimizi
keserek, Begijnhof’ a yöneliyoruz. Begijnhof, bana göre muhakkak görülmesi gereken
yerlerden biri. Bir bahçe kapısından girip, sıralı Amsterdam evleri ile
karılaştığınız avluya bakan bu alan ortaçağda bir grup kadın tarafından kurulan
dini grubun yerleşkesiymiş. Burada yaşayan
bekar kadınlara beguines deniyormuş ve görevleri yoksullara yardım etmekmiş.
Yazılana göre son Beguin rahibe Antonia’ nın 1971’ de ölümüne kadar işlevini
sürdürmüş. Günümüzde ise Begijnhof’ ta rahibeler yerine yaşlı kadınlar ve kız
öğrenciler yaşamaktaymış. İnternet bilgilerim bu şekilde, şahsen gördüğüme
mutlu olduğum yerlerden biri, size de tavsiye ederim.
Begijnhof bahçesinin kapısı Spui
Meydanı’ na açılıyor. Spui meydanı kafelerle dolu hareketli bir meydan. Spui
meydanından Bloemenmarkt (Çiçek Pazarı) ‘a geçiyoruz. Kanalın kenarına kurulan
Çiçek Pazarı’ ndan lale vs. alabilirsiniz.
Bloemenmarkt’ ı da gördükten
restoranlar, canlı müzik yapan barlar bulunan, şehrin en hareketli
bölgelerinden biri olan Leidsplein’ a varıyoruz. Leidspleinda Hard Rock Cafe’
de birşeyler içebilir ya da Holland Casino’ da biraz kumar oynayarak yorgunluk
atabilirsiniz.
Üçüncü gün istikamet Heineken
Experience. Heineken Experience da eğlenceli bir aktivitenin sonunda heineken
yudumluyorsunuz. Heineken’ i gezmesi keyifliydi. Bu bölgeye gelmişken müzelerin
yoğun olduğu Museumplein bölgesine doğru ilerliyoruz. Van Gogh Müzesi,
Rijksmuseum (Hollanda Ulusal Müzesi), Stedelijk’ in olduğu meydanda “I
Amsterdam” yazısı da bulunuyor.
Bu meydanı da soluduktan sonra,
Amsterdam’ ın dillere destan parkı Vondelpark’ a gidiyoruz. Voldelpark’ ı
görünce İstanbul’ a lanet etmemek mümkün olmuyor maalesef. Geniş alana
yayılmış, insanların nefes aldığı bir cennet.
Veee son olarak Rembrandtplein,
De Pijp bölgelerini ve Albert Cuypmarket’ ı sırasıyla geziyoruz. Ancak Albert
Cuypmarket Pazar günü olması sebebiyle kapalı olduğundan içine giremiyoruz. Albert
Cuypmarket aslında içinde yiyecek dükkanlarının olduğu bir pazarmış. Biz
göremedik ancak methedenleri çok.
Amsterdamdaki son günümüzde, kanal turuna çıkıyoruz. Kanal turu Amsterdamın
olmazsa olmazıymış bana göre. Central Station’ ın altında kanalın başladığı
noktadan kalkan tekneler mevcut, ve enteresandır ki audio rehberde Türkçe
seçenek mevcut. Kanalların arasında Amsterdam’ ı bir de böyle görerek
büyüleniyoruz. Bu gezi sırasında öğreniyoruz ki, evler birbirine yaslanmış
vaziyette ayakta durabiliyorlar. Dikkat ederseniz, yamuk yumuk duruyorlar. Bu
evlerin önlerinde bir kanca fark edeceksiniz, dar olan binalar eşya taşımaya
elverişli olmadığından bu kancalar vasıtasıyla eşyalar dışarıdan
taşınabiliyormuş. Tekne turunda tek tip masaldan fırlamış Amsterdam evlerinin
yanında, tekne evlerin de yanından geçiyoruz.
Anlattıklarımın yanı sıra,
köylere günübirlik geziler de mevcut ki, ben yapmadığım için çok pişman oldum.
Dam Meydanı’ ndan Volendam, Marken ve Edam gibi köylere günübirlik gezi
düzenleyen tur firmaları mevcut. Bu gezilere katılarak Hollanda köylerini de
görmeniz mümkün.
Amsterdamla özdeşleşmiş tatlardan
bahsedersek, amstel, heineken, grolsch biraları ve gouda, edam peynirleri
tadılmalı.
Bizim Amsterdam gezimiz böylece
sona eriyor. Gezimizden yaklaşık 1,5 yıl sonra yazılan yazımda birçok şeyi
unutmuş olma ihtimalim yüksek. Ancak temel hatları ile gezinizi bu detaylara göre planlayabilirsiniz. Ben yazarken tekrar o kanalların arasında kayboldum, güzel bir tatil geçirmenizi dilerim:)