Amsterdam gezisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Amsterdam gezisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Temmuz 2017 Perşembe

AMSTERDAM

Tatile gitmenin en sevdiğim taraflarından biri de o yeri keşfetmek, keşfederken öğrenmek. Amsterdam seyahatim için yaptığım keşifte, Hollanda diye bildiğimiz ülkenin Hollanda Krallığı’ nı oluşturan dört ülkeden biri olduğunu öğrendim.  Krallığın diğer üç ülkesi Karayiplerde olsa da krallık, nüfusun ve yüzölçümünün % 98’ ini oluşturan Hollanda’ dan yönetilmekteymiş.


Gezimize gelirsek:) İstanbul- Amsterdam arası yaklaşık 4 saat sürüyor. Amsterdam Schipol Havalimanı’ ndan şehir merkezine tren veya otobüs ile ulaşmak mümkün. Biz treni seçerek, önce Amsterdam Central Station’ a ordan da yürüyerek otelimize ulaşım sağladık. Tren yaklaşık 20 dakikada Central Station (Merkez İstasyon)’ a ulaşıyor. Tren biletleri NS yazılı makinelerden yada gişelerden alınabiliyor. Konakladığınız noktaya göre tren yada otobüs alternatiflerini değerlendirebilirsiniz. Dam Meydanı tarafı için tren, Museumplein veya Leidseplein için otobüs daha kullanışlı gözüküyor.

Merkez İstasyon’ un içinde yiyecek alabileceğiniz mekanlar mevcut. Benim ilk kez Amsterdam’ da gördüğüm bozuk para karşılığı kutulardaki yiyeceğe ulaştığınız hamburgerciler bayağı lezzetliydi tavsiye ederim. İstasyonun içerisinde bulunan Febo da bu tarz bir fastfood mekanı. Lezzeti de başarılı.

Trenden inip, dışarı çıktığınızda arkanızı dönün ve Central Station’ ın görkemli binasıyla karşılaşın. Bu istasyon Amsterdam ulaşım ağının merkezi olarak kabul ediliyor. İstasyonun hemen karşısında ise, tarihi Victoria oteli bulunuyor.

Central Station’ ın önünde bulunan meydanı dik kesen Damrak Caddesi, şehrin en ünlü caddelerinden biri. Damrak Caddesinin neredeyse ¼’ ini kaplayan bir yapı göreceksiniz. Bu eski ve heybetli yapı Beurs Van Berlage adında eski borsa binasıymış. Otelimize giderken Damrak Caddesini dolaşmış oluyoruz. Bu arada konaklama olarak Damrak çevresini tavsiye edebilirim. Böylece tüm gezi noktalarına yürüyerek ulaşabilirsiniz. Bu arada bisiklet ana ulaşım aracı denebilir. Bu sebeple, aman ha bisikletlilere dikkat edin. Yanınızdan jet hızıyla geçmeleri çok olası. 

Amsterdam’ ın gezilecek görülecek taraflarına gelirsek, her bir köşesi fotoğrafınıza fon olabilecek tablo gibi bir şehir.


İlk durağımız Nieuwe Kerk, yani Yeni Kilise. Adının Yeni Kilise olduğuna aldanmamak gerek, zira şehrin en eski ikinci kilisesiymiş.  Şehrin ilk kilisesi ise Oude Kerk. Nieuwe Kerk’ ün içeriden, Red Light tarafında olan Oude Kerk’ ü ise dışarıdan gördük. Nieuwe Kerk’ ün de içeriden görülebilecek pek bir cazibesi yok. Eğer daha önce Avrupa’ nın bilimum yerlerinde görkemli kiliseleri ziyaret etme fırsatınız olduysa, dışardan görüp geçip, zamanı başka bölgelerde kullanmanızı tavsiye ederim.

İkinci durağımız Dam Meydanı, Yeni Kilisenin arkasına geçtiğimde kendimizi Dam Meydanı’ nda buluyoruz. Meydanın ortasında yer alan National Monument adlı anıt II. Dünya Savaşında ölen Hollandalıları simgeliyormuş. Dam Meydanının etrafında Kralın resmi görüşmeler için kullandığı 3 saraydan biri olan Koninklijk Paleis (Kraliyet Sarayı) bulunuyor. Binanın içine girmedik ancak girip gezmek mümkünmüş.

Meydanın hemen diğer bir tarafında ise dünyanın birçok yerinde mevcut olan Madamme Tussauds müzesi yer alıyor. Madame Tussauds’ da gezinmek ve ünlülere ait balmumu heykelleri ile fotoğraf çektirmek eğlenceli bir deneyim. Madame Tussauds’ u bitirdikten sonra Red Light District tarafına doğru geçilebilir.

Red Light District (De Wallen) insanı hayrete düşürecek cinsten doğrusu. Red Light District kanal boyu ve dar sokaklar olmak üzere kırmızı ışıklı vitrinlerle dolu. Bu ışıklı vitrinlerde her yaşta, renkte ve ırkta kadınlar kendilerini segiliyorlar. Şahsen kadınların böyle bir duruma düşmesi benim içimi sızlattı ve durumdan fazlasıyla rahatsız oldum. Ancak turistik aktivite olarak hergün bir tur atıldı mı Red Lightta, tabi ki atıldı. Denildiğine göre, günümüzde bu vitrinlerin 1/3’ ü kapatılmış. Bu bölgede vitrinlerin yanında önünde uzun kuyruklar göreceğiniz Peep Show gibi farklı alternatifler de mevcut. Bunca uçuk kaçık hadisenin, taşkınlık olmadan seyretmesi insanı hayrete düşürüyor. Benim dikkatimi çeken bir başka ayrıntı da, gün boyu etrafta polis görmüyorsunuz, ancak ne zaman ufak da olsa bir ses yükselse atlı polisler geliyor. Etkileyici bir hadise:)

Yeni güne Anne Frank House ile başlamak istesek de, önündeki uzun kuyruk vazgeçmemize sebep oluyor. Ben çocukken kitabını okuduğum kafamda kendi kendime hayal ettiğim anne Frank’ ın evini çok görmek istemiştim. Siz siz olun, bu müzeyi görmek istiyorsanız, muhakkak internet üzerinden biletlerinizi önceden alın. Nitekim, bir başka gün yine bir ziyaret denememiz olduysa da, yine bir uzun kuyrukla karşılaşıp elimiz boş dönmek durumunda kaldık. Müze Joordan bölgesinde kanal kenarında yer alıyor. İkinci Dünya savaşında Hitler’ den kaçarak gizli bir bölmede yaşayan Yahudi ailenin yaşadığı yerden etkilenmemek mümkün olmaz diye düşünüyorum.

Anne Frank’ tan ümidimizi keserek, Begijnhof’ a yöneliyoruz. Begijnhof, bana göre muhakkak görülmesi gereken yerlerden biri. Bir bahçe kapısından girip, sıralı Amsterdam evleri ile karılaştığınız avluya bakan bu alan ortaçağda bir grup kadın tarafından kurulan dini grubun yerleşkesiymiş.  Burada yaşayan bekar kadınlara beguines deniyormuş ve görevleri yoksullara yardım etmekmiş. Yazılana göre son Beguin rahibe Antonia’ nın 1971’ de ölümüne kadar işlevini sürdürmüş. Günümüzde ise Begijnhof’ ta rahibeler yerine yaşlı kadınlar ve kız öğrenciler yaşamaktaymış. İnternet bilgilerim bu şekilde, şahsen gördüğüme mutlu olduğum yerlerden biri, size de tavsiye ederim.


Begijnhof bahçesinin kapısı Spui Meydanı’ na açılıyor. Spui meydanı kafelerle dolu hareketli bir meydan. Spui meydanından Bloemenmarkt (Çiçek Pazarı) ‘a geçiyoruz. Kanalın kenarına kurulan Çiçek Pazarı’ ndan lale vs. alabilirsiniz.

Bloemenmarkt’ ı da gördükten restoranlar, canlı müzik yapan barlar bulunan, şehrin en hareketli bölgelerinden biri olan Leidsplein’ a varıyoruz. Leidspleinda Hard Rock Cafe’ de birşeyler içebilir ya da Holland Casino’ da biraz kumar oynayarak yorgunluk atabilirsiniz.

Üçüncü gün istikamet Heineken Experience. Heineken Experience da eğlenceli bir aktivitenin sonunda heineken yudumluyorsunuz. Heineken’ i gezmesi keyifliydi. Bu bölgeye gelmişken müzelerin yoğun olduğu Museumplein bölgesine doğru ilerliyoruz. Van Gogh Müzesi, Rijksmuseum (Hollanda Ulusal Müzesi), Stedelijk’ in olduğu meydanda “I Amsterdam” yazısı da bulunuyor.



Bu meydanı da soluduktan sonra, Amsterdam’ ın dillere destan parkı Vondelpark’ a gidiyoruz. Voldelpark’ ı görünce İstanbul’ a lanet etmemek mümkün olmuyor maalesef. Geniş alana yayılmış, insanların nefes aldığı bir cennet.


Veee son olarak Rembrandtplein, De Pijp bölgelerini ve Albert Cuypmarket’ ı sırasıyla geziyoruz. Ancak Albert Cuypmarket Pazar günü olması sebebiyle kapalı olduğundan içine giremiyoruz. Albert Cuypmarket aslında içinde yiyecek dükkanlarının olduğu bir pazarmış. Biz göremedik ancak methedenleri çok.

Amsterdamdaki son günümüzde,  kanal turuna çıkıyoruz. Kanal turu Amsterdamın olmazsa olmazıymış bana göre. Central Station’ ın altında kanalın başladığı noktadan kalkan tekneler mevcut, ve enteresandır ki audio rehberde Türkçe seçenek mevcut. Kanalların arasında Amsterdam’ ı bir de böyle görerek büyüleniyoruz. Bu gezi sırasında öğreniyoruz ki, evler birbirine yaslanmış vaziyette ayakta durabiliyorlar. Dikkat ederseniz, yamuk yumuk duruyorlar. Bu evlerin önlerinde bir kanca fark edeceksiniz, dar olan binalar eşya taşımaya elverişli olmadığından bu kancalar vasıtasıyla eşyalar dışarıdan taşınabiliyormuş. Tekne turunda tek tip masaldan fırlamış Amsterdam evlerinin yanında, tekne evlerin de yanından geçiyoruz.

Anlattıklarımın yanı sıra, köylere günübirlik geziler de mevcut ki, ben yapmadığım için çok pişman oldum. Dam Meydanı’ ndan Volendam, Marken ve Edam gibi köylere günübirlik gezi düzenleyen tur firmaları mevcut. Bu gezilere katılarak Hollanda köylerini de görmeniz mümkün.

Amsterdamla özdeşleşmiş tatlardan bahsedersek, amstel, heineken, grolsch biraları ve gouda, edam peynirleri tadılmalı. 

 

Bizim Amsterdam gezimiz böylece sona eriyor. Gezimizden yaklaşık 1,5 yıl sonra yazılan yazımda birçok şeyi unutmuş olma ihtimalim yüksek. Ancak temel hatları ile gezinizi bu detaylara göre planlayabilirsiniz. Ben yazarken tekrar o kanalların arasında kayboldum, güzel bir tatil geçirmenizi dilerim:)